0.9

512 32 3
                                    


Barış Alper'in teklifini zorla da olsa kabul ettiğim için ertesi gün okuldan sonra buluşmak için haberleşmiştik. Öğleden sonra Sıla'yla beraber dersten çıkar çıkmaz Toprak'ı aradık. Toprak'ın dersi daha başlamamıştı. Fen-Edebiyat binasının önüne geldiğimizde Toprak merdivenlere oturmuş bölümden arkadaşlarıyla bir şeyler konuşuyordu.

"Yine ne anlatıyorsun Descartes?" dedim Toprak'ın oturduğu merdivenin bir altına otururken.

Arkadaşları gülerken Toprak reflekse kaşlarını çatmış beni süzüyordu.

"O herifle buluşmaya mı gidiyorsun?"

"Evet." dedim dudaklarımı büzerek.

Toprak'ın bizimle muhabbet etmeye başladığını gören arkadaşları yavaş yavaş merdivenlerden kalkıp dersliğe gitmek için hareketlendiler. Sıla merdivenlerin altında ayakta durmuş bizi izliyordu.

"Sen de bugünü bekler gibi süslenmişsin." dedi alayla.

"Niye süsleneyim canım, her zamanki hâlim."

"Hadi hadi, yeme bizi." dedi Sıla da gülerek.

"Ben niye onu etkilemeye çalışayım? O beni etkilesin." dedim saçımı savurarak.

"Böyle tipler peşinden koşar koşar, bir kere evet dersin ortadan kaybolurlar." dedi Toprak ciddileşirken.

"Doğru diyor, Yekta da öyleydi." dedi Sıla basketbolcu eski sevgilisini hatırlatarak.

"Ben öyle kolay kolay vazgeçilebilecek biri değilim." dedim gurur yaparak.

"Değilsin zaten," dedi Toprak da ayağa kalkarken.

"Ama dikkat et, kendini kaptırma."

"Derse mi gidiyorsun?" dedi Sıla, Toprak'ın ayağa kalktığını görünce.

"Evet, geç kalmayayım. Sen de haber ver akşam." dedi bana sarılırken.

Sıla'yla da vedalaşıp binaya girdi. Oturduğum yerden kalktım.

"Keşke Swan'a gitseydiniz, köşeye saklanır izlerdim sizi."

Sıla'nın dediğine gülüp koluna girdim. Okulun çıkış kapısına geldiğimizde sarılıp vedalaştık.

"Haber ver mutlaka."

"Tamam." dedim öpücük atıp uzaklaşmadan önce.

Taksiye binip Barış'la buluşacağım kafeye geldiğimde o çoktan gelmiş, beni bekliyordu.

"Niye haber vermedin geldiğini?" dedim masaya yaklaştığımda.

"Acele ettirmek istemedim. Bir de beni ekeceğini düşünmüştüm, geleceğinden çok umutlu değildim açıkçası."

Ayağa kalkıp sandalyemi çektiğinde oturdum. O da karşımdaki yerini aldığında menüyü önüme itti.

"Aç mısın? Yemek söyleyelim istersen."

"Yok, filtre kahve alırım ben."

Garson siparişleri almak için masaya geldiğinde tam ağzımı açıp siparişimi vermek üzereyken Barış konuştu.

"Bir white chocolate mocha, bir de filtre kahve alabilir miyiz?"

Garson gittiğinde bana döndü. Birkaç saniye boyunca bir şey demeden gözlerimin içine baktı.

"Günün nasıldı?" dedi sonunda.

"Yorucu, derslerim yoğundu. Senin nasıldı?"

"Bildiğin gibi, antrenman falan."

the science of love // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin