1

191 20 53
                                    

Günümüz, 2024
İstanbul, Beyoğlu

"Öncelikle herkese hoşgeldiniz demek istiyorum. Bu ödülü almak benim için büyük bir onur. Ancak bu başarı tek başıma elde ettiğim bir şey değil, sahada birlikte savaştığım takım arkadaşlarım olmadan bu başarı mümkün olamazdı. Başta hocam, yol göstericim, teknik direktörümüz Okan Buruk olmak üzere, takım arkadaşlarıma ve ekibimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum..."

Bir insan hiç mi değişmezdi? Değişmiyordu işte. Biz değişmiştik, olduğumuz yer değişmişti, arkadaşlarımız, hayatımız, komple değişmişti. Ben. Ben çok değişmiştim. Ama o aynı kalmıştı.

"Ayrıca, her zaman yanımızda olan büyük taraftarımıza da şükranlarımı iletmek istiyorum. Gelecek sezon-"

Üzerinden bir saniye olsun ayırmadığım gözlerime değdi bakışları. Doğru mu değil mi anlamadı. Gerçekten ben miyim diye düşünüyordu.

Ne işin vardı burada Yağmur?

Bozuntuya vermemek adına bakışlarını benden çekip konuşmasına devam etti. Ancak bir kaç saniye öncesine kadar heyecanla ışıldayan gözleri şimdi önündeki kürsüden başka bir şeye odaklanmıyordu.

Ona zarar vermekten başka ne yaptın? Yıllar sonra bile, hala.

Teşekkürlerini iletip sahneden indi ve takım arkadaşlarının oturduğu geniş masaya doğru ilerledi. Ben... Ben ise duruyordum sadece. Ayaklarım beni yüzsüzce buraya kadar getirmişti ama yalnızca girişe kadar gelebilmiştim. Buraya gelmenin en başından beri kötü bir fikir olduğunu biliyordum. Ama omuzlarımdaki, en önemlisi de kalbimdeki bu ağırlıkla en fazla beş yıl dayanabilmiştim. Yemin ederim daha fazlasına gücüm yoktu, şayet olsaydı asla karşısına çıkmayacaktım.

Beş yıl.

Giydiği siyah takımın sardığı geniş sırtını inceledim. Ben kendime iyi bakamamıştım ama o bakmıştı anlaşılan. Nefes kesici görünüyordu çünkü, bana göre her zamanki haliydi aslında.

Yanına gelen bir kaç kişi ile kısa sohbetler kurdu. Hala yüzünü görmüyordum, bilerek mi bu tarafa dönmüyordu?

"Yağmur?"

Ona o kadar odaklanmıştım ki, dibime kadar giren kişiyi anca fark ettim. Ve ona bakınca istemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu.

"Kerem." Onu özlemiştim.

Bir şey demek yerine aynı onun gibi çatık kaşlarıyla beni inceledi uzun süre.

Bir şey demeyecek miydi? Bin tane duyguyu taşıyan yoğun bakışları altında resmen ezildiğimi hissettiğim an başımı çevirdim.

O ortalıkta görünmüyordu. Gitmiş olabilirdi, ki bunun için onu suçlayamazdım. Suçlanacak tek kişi bendim ve bunu bilerek buraya gelmiştim. Kollarıma atlamasını elbette ki beklememiştim ama yine de içimdeki o yıllar önce burada, Alper ile beraber ardımda bıraktığım genç kız öyle istiyordu. Kendimi buna hazırım sanıyordum, ondan uzakta yaşadığım onca senede ona dair her şeyi bütün duygularımla beraber bir kutuya kapatıp gömdüğümü sanıyordum. Ama bu kadardı işte. Aştığımı sandığım bütün o duygular; gencecik yaşımda omuzlarıma yüklenen pişmanlık, pençesinde kıvrandığım vicdan azabım, ona olan delicesi aşkım ve burnumun direğini sızlatan o özlem bir gram azalmamış, sinsi bir hastalık gibi beklemiş ve onu gördüğüm ilk saniye koca bir sel gibi başımdan aşağı dökülmüştü.

"Onunla konuşmaya geldiysen, buna müsaade etmem. Rahat bırak çocuğu."

Gayriihtiyari silik bir tebessüm oluştu yüzümde.

wildflower Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin