Kütüphanenin kapısından içeri girmeden önce halletmem gereken bir iş vardı. Kapıya ulaşan birkaç basamak merdiveni çıktım ve girişteki kalın kolonlardan birine yaslandım. Telefonumu çıkardıktan sonra son aramalar kısmında en üstte yer alan numaraya tıkladım. Ev ilaçlama şirketiydi bu. Kısa bir süre sonunda telefon açıldığında kısa bir konuşmanın ardından gelmeleri gereken saati söyledim. Şu an saat öğlen dörde geliyordu ve bugün akşam sekiz gibi evde olacaklardı. Okuldan çıktığım gibi buraya gelmiştim dolayısıyla.
Normalde dün halletmem gerekiyordu bu işi fakat annemi teyzeme bıraktığımda saat çoktan onu geçiyordu, o saatte ilaçlamaya gelmeyecekleri barizdi. Yine de önden randevu alabilmek için aramıştım geceden ve yarın tekrar aramamı, ancak o şekilde bir randevu saati verilebileceklerini çünkü şu an not alabilecek kimsenin olmadığını söylemişlerdi. Dolayısıyla iş bugüne kalmıştı. Ev ilaçlandıktan sonra iki gün girilmemesi gerektiğinden dolayı da iki gece buradaydım. Biraz ders çalışıp kafamı dinlerdim en azından. Halimden memnundum da aslında.
Okulun yakınlarında olan çok büyük bir kütüphaneydi burası. Tamı tamına dört katlıydı. Bunun yanında öğlen ve akşamları çorba, sabahları da kek veriliyordu ücretsiz olarak. Her katta bir şeyler alabileceğiniz otomatlar vardı ve kahveleri de yine ücretsiz olarak alabiliyordunuz makineden. Sıcak çikolata seçeneği bile vardı. Evden daha konforlu olduğunu söyleyebilirdim sanırım. İkinci evimin bura olmasıyla gurur duymuştum.
Biraz daha oyalanırsam kütüphanede boş yer kalmayacaktı. Büyük olması yetmiyordu, merkezi bir yerde olduğundan çoğu öğrenci buraya geliyordu akşama doğru. Ben de acele birkaç adımla içeri girdim. Kimlik kartımı okutup güvenlik bariyerinden geçtikten sonra üst kata yöneldim. Merdivenleri kullanmak için fazlaca üşengeçtim bugün, asansöre adımladım. Tuşa basıp beklerken etrafa göz gezdirdim. Herkes odaklanmış bir şekilde önündekilerle ilgileniyordu. Salondaki tek eksiklik vızır vızır sesleriydi cidden.
Asansör geldiğinde içindeki insanların çıkmasını bekledim önce. Sonunda herkes çıktığında içeri girip üç tuşuna bastım. Manzarası güzeldi üçüncü katın. İnsana ders çalışacak motivasyonu da sağlıyordu bir noktada. Havalar da yavaştan soğuyordu ve ara ara yağmur atıştırıyordu. Cama vuran yağmur damlalarını izleyerek huzur bulabileceği düşünmüştüm belki de.
Kapı kapanmak üzereyken buraya doğru koşan birisini gördüm. Asansöre yetişmeye çalışıyordu galiba. Onu son anda fark ettiğim için kapıyı açma tuşuna art arda tıklasam da işe yaramamıştı. Asansörün kapısı dahil tüm duvarları cam olduğu için hâlâ buraya doğru koşan kişiyi görebiliyordum. Gittikçe yaklaşan bu kişinin Jeongin olduğunu fark ettiğimde ne yapacağımı bilemeyip alelacele yüzümü göremeyeceği bir pozisyona geçmiştim. O da okuldan çıkar çıkmaz buraya gelmişti demek ki. Ama ben kimsenin beni burada, bu şekilde görmesini istemiyordum. Bir de sabahlayacaktım zaten, bu çocuk da gidip bir öğretmene söylese al başına belayı. Oradan anneme kadar giderdi ve mumum yatsıya kadar bile yanamamış olurdu.
Üçüncü kata geldiğimde açılan kapıdan dışarı adımlamadan önce sıfır tuşuna basmıştım asansörün geri inmesi için. Her ne kadar onun asansöre yetişememesi benim için iyi olmuş olsa da üzülmüştüm çocuğa. Koşturmuştu bir de o kadar. Ders çalışmak için bu kata gelmemesini umuyordum yalnızca.
Kattaki masaların arasında geziniyordum şimdi. Asansörden fazla uzaklaşmak istememiştim, tüm katı turlamak için fazla üşengeçtim. Bu yüzden de gördüğüm ilk boşluğa oturacaktım. Gözüme cam kenarı bir yer ilişmişti, sevinçle oraya yönelmiştim. Yerime ulaşıp oturduğumda çantamla ekoseli turkuaz ceketimi sandalyeme asmıştım ve sandalyeye ters oturup çantamı karıştırmaya başlamıştım. Etrafa da kısaca bir göz gezdirmeyi ihmal etmedim tabii. Biraz fazla ortadaydım, tüm gözler üzerimdeymiş gibi hissettiriyordu. Umursamamaya çalışsam da olmuyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balık ve Akvaryum | Hyunin
FanfictionKüçücük bir akvaryumdaki süs balığı. Orada aylar geçirecek belki de. Peki nasıl aklını yitirmiyor?