0.4

38 7 22
                                    

Wooyoung iç çekerek telefonunu kenara bıraktı. San hiçbir mesajına yanıt vermemişti dünden beri. Cidden ufak bir şakanın onu bu kadar kıracağını tahmin etmemişti. Oflaya puflaya yatağından kalkıp giyinmeye koyuldu. Dün masanın üstüne fırlattığı tişörtü aldı eline aldı. Cıbıl cıbıl uyumayı seviyordu. Belki rüyasında yakışıklı bir beyefendiye denk gelirdi ve seksi olduğuna inandığı vücuduyla adamı kapmayı başarırdı. Siyah eşofmanını da ayağına geçirip yine dün sinirle fırlatıp üzerinde tepindiği siyah, göğüs kısmında çalıştığı kafenin adı yazan önlüğü alıp kantlamaya çalıştı. Beceremeyince de sinirlenip birkaç küfür savurmuş, bir poşete tepiştirmişti. Anahtarlarını ve telefonunu cebine atıp crocks terliklerini giymiş, dışarı atmıştı kendini. İçinden San'a minik küfürler yağdırmayı da ihmal etmiyordu. Beyefendi hem onu işinden etmişti, hem de Hongjoong sağolsun ayağına gidip özür dilemesi gerekiyordu. Zaten San'ın öyle yapılı biri olup nasıl saçma salak şeylere kırıldığını da anlamamıştı. O kadar ettiği küfürde engeli basmayıp da adıyla dalga geçince görüldü atıp mesajlarına bakmaması tuhaftı. Wooyoung bunun nedenini anlayamamıştı.

Kafenin kırmızı tabelasını görür görmez adımlarını hızlandırdı Wooyoung. San'ın orada olmasını umuyordu. Gerçi bay Choi'nin bu ara çok işi oluyordu ve onun yerime hen birini bulamazlardı diye düşünüyordu ki haklıydı da. Kafenin camına "eleman aranıyor" yazılı bir kağıt yapıştırılmıştı. Kaşlarını çatıp San'a birkaç küfür daha savurmuştu içinden. Ardından boğazını temizleyip içeri adımını attı.

"Choi San, nerdesin lan amcık!"

Etrafına bakınmış, ancak görememişti onu. Biraz bakındıktan sonra mutfağa doğru ilerledi, başını kapıdan içeri uzattı. Choi San kulağında kulaklıkları ile patates soyuyordu. Hafif hafif şarkı mırıldanıyordu bir yandan da. Giydiği önlük belini sarmalamış, ancak göğsünü kapatmakta yetersiz kalmıştı. Dudağını dişlemişti Woo istemsizce, ardından dudakları yukarı kıvrılmış, alaycıl bir ifade sunmuştu San'a ancak kendisi henüz onu fark etmemişti. Woo'nun ise manzarasını bozmak gibi bir niyeti yoktu. Kapı pervazına yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş sadece tek bir noktaya bakıyordu. Choi San.

"Neye bakıyorsun sen?"

Sonunda fark edilmiş olmanın mutluluğu ile genişçe sırıttı Wooyoung. Genç adamı ellerini yıkarken, kulaklıklarını çıkarıp kutusuna koyarken izlemeye devam etmişti. Alamamıştı gözlerini ondan. Ona doğru adımlarken alaycıl ve halinden hoşnut ifadesini korumuştu.

"Önlüğümü getireyim dedim ama, sanırım benimkine de sığamayacaksın."

Woo'nun dudaklarından kıkırtılar yükselirken San gözlerini devirmekle yetindi. Uzatılan poşeti aldı ve kırışmış önlüğü eline aldı.

"Çok merak ediyorum bu önlüğü bu hale getirmeyi nasıl başardın? İnsan ütüleyip getirir ayrıca."

"Yarrama bak sen, hem beni işimden ettin, hem de ütü bekliyorsun. Getirdiğime dua et bence."

İç çekti San. Woo'nun onu dinlemediğini fark etmek sinirine dokunmuştu. Gerçi Woo'nun tek yaptığı buydu. Babası böyle salağı nereden bulmuştu acaba.

"Wooyoung, önlüğü getirdiğin için teşekkür ederim. Seni işinden ettiğim için de tekrar özür dilerim. O yüzden beni artık rahat bırakır mısın?"

Woo şaşırmıştı. Böyle bir tepki beklemiyordu.

"Bir şey daha var, sonra siktir olup gideceğim, bir daha da çıkmam karşına."

San hafifçe başını sallamıştı ancak ifadesi değişmemişti. Soğuk değildi ama sıcak da değildi. Sanki bıkmış, gitse de kurtulsam der gibiydi. Woo da fark etmiş, istemsizce kendini kötü hissetmişti.

"Adına iğrenç dediğim için özür dilerim."

Kısık sesle, homurdanır gibi söylemişti Wooyoung. Kendini kötü hissetse bile altta kalmak hoşuna gitmemişti.

"Anlamadım?"

"Diyorum ki adına yarram gibi dedim kusura bakma. Bu kez anlayabildin mi daha ince mi anlatayım Choi San?"

San kıkırdamıştı istemsizce. Elbette duymuştu dediğini. Ancak Woo o kadar dalga geçtikten sonra biraz da o dalga geçse sorun olmazdı sanki.

"Anladım anladım."

Tatmin olmamış bir ifadeyle bakarken kollarını tekrar göğsünde birleştirdi. Cevap bekliyordu.

"Ee affettin mi?"

Başını salladı San evet anlamında. Woo da aynı şekilde ama daha bıkmış halde salladı kafasını.

"İyi madem, ablan yok mu? Ondan da dileyim özrümü"

"Okulda şu an, çıkışta da kütüphaneye gidecek, bugün bulamazsın onu."

İç çekti Wooyoung. İnsanların peşinden koşmaktan nefret ediyordu. Artık ne zaman denk gelirse o zaman dinleyecekti. Başını sallayıp çıkışa yöneldi.

"Wooyoung, babamla konuştum, sen de istersen burada çalışmaya devam edebili-"

"İstemiyorum, Choi San. Başka iş buldum bile kendime."

Yutkundu San. Ona dönmeye bile tenezzül etmeyen Woo'ya baktı bir süre.

"İyi madem. Sana hayatında başarılar."

Woo çıkmıştı mutfaktan. Son bir kez etrafına bakındı. Burada çalışmak güzeldi aslında. Bay Choi gayet iyi bir patrondu. Maaşını her daim tam gününde, hatta Woo rica ettiğinde birkaç gün önce yatırırdı. Yaptığı her ek mesainin ücretini kuruşu kuruşuna alıyordu. Düşüncelere dalmışken çalan telefon kendine getirmişti Wooyoung'u. Arayan kişi biricik kaptanından başkası değildi.

"Woo noldu konuştun mu San'la"

"Aynen kaptanım konuştum. Özürümü de diledim. Ablası burada değilmiş, artık denk gelince söylerim."

"İyi madem, iş ne haber? San bir şey dedi mi?"

"Ya gel geri dedi de, kabul etmem yani, ben de yeni iş buldum dedim. Bu ayki okul harcımı hallederim de sonraki ay için yeni iş bulmam lazım."

"Hallederiz Woo'm üzülme sen. Mingi var, Yunho var, ben varım. Tek derdimiz para olsun."

"Sağol ya cidden. Neyse eve geçiyorum daha rahat konuşuruz.

"Tamam Woo haber et bak."

Wooyoung telefonunu kapatıp cebine attı, cam kapıyı ittirerek çıktı dışarı. Bilmediği şey ise arkasından bakan, pişmanlıkla dudağını dişleyen Choi San'dı.

Komodin montelerken bölüm yazdım üstüne hem elimi çizdim hem parmağımı kestim nasılım

MX Sinister -Woosan-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin