2. Öğretmen

21 2 0
                                    

''Allah'ım ben de bir milyon dolar istiyorum.'' dedi şerefsiz Kuzey eliyle kapıyı göstererek. Bakışlarım dikkat çekecek kadar ortadaysa ben ne yapiyim. Aşık oldum ulan. -İlk görüşte aşka inanırım- Benim ukalalar bir bana bir yan masaya bakış atarken heyecanlı çocuk kaşlarını çatarak bizim masaya baktı. Gözleri Kuzey'inkilerle buluşunca Kuzey bir gözünü kırpmış başını hayırdır kardeş anlamında sallamıştı. Aha bu mal kavga çıkaraktı. Yanık kokusu geliyordu. 

Elimle yan masanın yüzümü görmesini engelleyecek şekilde kapatarak Kuzey'e susmasını söyledim. Umur durumun farkına vararak Kuzey'in kolunu çimdikledi. Acıyla ağzından küçük bir çığlık duyuldu. 

''Morarttın köpek.'' dedi Kuzey kolunu sıvazlarken. Masa uf puf sesleriyle dolarken yan masadan kahkaha koptu. Sessiz çocuktu.

''Tip tip bakanın sonu göt olurmuş derler.'' 

Kuzey konuşan çocuğa öfkeyle dönünce çocuk onun bakışlarının dostça emellerden uzak olduğunu görmüştü. Bizse şerefsizi sakinleştirmeye çalışıyoruz işte. Çocuk da az inat değildi he.

Mavili sakin sakin yemeğini yiyordu. Tepki vermek mi? Yok canım. Beyimiz oralı değildi. Nereliydi ki acaba? Sonra öğrenirim ben. Olanlardan çok memnundu, ayıptır söylemesi sirke gelmişti. 

Neden bunca zamandır görmemiştim onu diye kendi kendimi sorguladım. Umur düşünceli halimi fark edince bir iki şıklamıştı. Dünya'ya geri döndüğümde omzumdaki eli gözüme çarpmıştı. 

''Haydi kardeşim çıkalım biz.''

Elimle onu durdurdum. 

''Olmaz kardeşim.''

''Neden olmazmış?''

''O çocuğun telefonunu almadan şuradan şuraya gitmem.''

Umur nefesini tutmuştu. İyiye işaret değildi. Parmağıyla beni göstererek, ''Olmaz kardeşim. Geçen sefer neler oldu ne çabuk unuttun.'' Nefes verdi. Geçen sefer dediği de bundan iki hafta öncesiydi. Yine bir çocuktan çok hoşlaşmıştım. Telefon numarasını isteyince beni dövmüştü. Askerim diye dayak atmak istemedim yoksa oracıkta öldürürdüm keratayı.

''Yok kanka bu sefer ki farklı. Hissediyorum ben.'' 

Başını sabır dilenircesine sağa yatırdı. Ellerini göğe açtı. Allah'ım sen bize akıl ver, tabii ki.

Sandalyemi geriye çektim yerimde ayaklandım. Yan masaya ilerlerken Umur dua ederek, Kuzey ise çocuğa küfür savurarak beni izliyorlardı. Mavili başı önünde yemeğine odaklanmıştı. Aha vallahi gelecekteki kocamı görüyorum ya. Dünya'yı siklemiyor ve tüm ilgisi yemekte. Bayılırım. 

''Şey merhaba.'' Hafif çekingen bir tonla söylemiştim. Tekrar dövülme korkusu da cabasıydı. Çocuk ortamdaki varlığımdan habersiz yemeğine devam etti.

''Merhaba dedik ya.'' Mavili hala yemeğini yiyordu. Ne bitmek bilmez yemekmiş. 

''Mrb.'' 

Söylediğimle çocuğun çatalını durdurması bir olmuştu. Demek dikkat çekebiliyoruz. Eyce eyce. Kaşlarını çatma sırası ondaydı. Heyecanlı çocuğun ağzından bir abo duyabilmiştim gergin ortamda. Niye gergindik onu da anlamadım. 

''Sen az önce ne dedin?'' dedi histerik bir gülüşle. Siktir bu iyiye işaret değildi galiba çünkü heyecanlı çocuk sandalyesini geriye çekmişti. Ses dükkana yayılmıştı. Ben de yüzümdeki gülümseme solarken, ''Merhaba demiştim.'' dedim.

Çocuk işaret parmağıyla sözümü bölerek, ''Ondan sonra ne dedin?'' dedi. Bakışları tehlikeliydi. Mimik oynatmaz dediğim adamın geldiği hale bak. Çekinerek konuşmaya başladım. 

''Mrb.'' 

Histerik gülüşü daha da büyümüştü. Şeytan kahkahası atmadığı kalmıştı şerefsizim. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Heyecanlı çocuğa dönüşüvermiştim ben de. Gözlerimi kapattım ve kendimi olmayan kaderime teslim ettim. 

''Köy okulumdaki çocuklar,'' dedi ve devam etti, ''Sizden bin kat iyi Türkçe konuşuyor. Azıcık kendinizden yaşınızdan başınızdan utanın.'' Yalandan suratıma tükürdü. Bir eli cebinde diğer boşta kalan eliyle bana tokatı basacak sandım ki korktuğum olmadı. Bir dakika bu adam hoca mı?

''Siz hoca mısınız?'' 

Mavili sinirden köpürmek üzereydi. Evet yine salakça bir şey demiş olmalıydım.

''Hoca camide! Ben öğretmenim beyefendi.''

Kaşlarımı şaşkınlıkla çattım. Evet adama azıcık garip bakıyor olabilirim. 

''Beyefendi mi?''

Adam bir tövbe çekti. Dediklerime anlam veremeyecek kadar salak hissediyor olmalıydı.

''Hanımefendi mi demeliydim, kusura bakmayın hanımefendi.''

Bizimkilerden kahkaha kopunca omzumun üzerinden baktım onlara. Dudaklarımı okuyabilecekleri şekilde, ''Bu adama gıcık oldum.'' dedim. Yanımdaki adam kendisini bana doğru eğerek, ''Sizi duyabiliyorum haberiniz olsun.'' dedi. Dudakları kıvrılmıştı ne hikmetse. Şerefsiz çok güzel gülüyorsun. 

''Anlamadım?''

''He?''

''Yarabbim sabır ver.'' 

''Benim adım da Cem. Cem Sultan derler buralarda.'' Elimi uzatmamla mavili masayı terk etti. Heyecanlı çocuk masada tek kalırken göz kırptım. 

''Adı nedir beyimizin?'' Gülümsemiştim. Çocuk tipimden hoşlanmamıştı. Çıt çıkarmadı. O da masadan kalktı. Kapıya adımlamışken durdu. Bıkkın bir nefes verdi. O da bir şeylerin olmasını istiyordu.

''Tunahan. Genelde Tuna derler ona. Yeni atandı. Köydeki ilkokulda Türkçe öğretmenliği yapıyor. Benim adım da Mevlüt.'' dedi ve dükkandan çıktı. Adı Tuna'ydı ve öğretmendi. Güzel bir başlangıç yapmıştım. En önemlisi tokat yememiştim. 

Seven Adamlar (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin