''Benim adım Cem ise aklıma koyduğum her şeyi başarırım.''
Elimdeki uzun namlulu tüfeği omzuma geri astım. Kuzey de kıkırdamıştı bu sırada. Ciddiye de almıyorlar her dediğimi ne diyim. Boş araziye baktım. Issız çölden farkı yoktu. Bir vaha görmediğimiz kalmıştı. Hava yazları burada çok sıcak geçiyordu. Yani vaha görürseniz hiç şaşırmayın. Ben bir keresinde şelale görmüştüm. Yalan söylemiyorum. Tabii siz nereden inanacaksınız değil mi? Her dediğime inanmayın.
Ağustos ayı felaket geçmişti. Bitmek bilmez sıcak günleri takip ediyordu. Eylül ayına girmiştik. Bir yağmuru hak ediyordu buralar. Şikayet de etmiyordum. Mutluydum burada olmaktan. Sıcağı, yağmuru, karı, dolusu her şeyine şahit olmuştuk. Derin bir iç çekmeden edemedim. Gözüm uzaklarda onu arıyordu. O maviler var ya adam öldürür adam.
Kuzey muzip bir gülümsemeyle koluma dirseğiyle vurdu. Nöbet de tutturmayacaktı bu gidişle. Ona yandan baktım. Otuz iki diş gülümsedi. Bir mallık yapacaktı illa. Te Allah'ım dedim içimden. Başımı sola yasladım. Birazdan nöbetin biteceği farkındalığı gelmişti.
''Gençler haydi siz aşağıya.'' dedi gelen askerlerden biri. Biz de kafa sallayıp hazır oldan çıkıp aşağı indik. Kuzey akıllısı geçen günkü çocuktan bahsetmeye başlamıştı yine. Aklı fikri ondaydı. Başlarda nefret eder gibi oflayıp puflayıp anlatıyordu. Şimdiyse.. Hayır gey olsa anlayacağım da bu çocuk beni şüpheye düşürmeye başladı.
Ortak salona giriş yaparken anons geldi telsizden. Hışırtı sesinden başka bir şey duyulmadı başta. Geri anons verilince dinlemeye başladık.
''Merkez sıfır. Merkez sıfır. Duyuyor musunuz Merkez sıfır? Köy okulunun yakınında çatışma var. Birlikten sahaya inebilecekleri yollayın Merkez sıfır.''
Aklımda o canlandı. Köy okulu demişlerdi, doğru duymuştum. Hemen oraya gitmeliydik. Komutanın odasından çıkan askerleri, Umur'u ve onların ardından koşan komutanımızı görünce oraya adımlarımızı aldık.
''Komutanım.''
''Gidiyorsunuz Cem. Sen de Umur.''
Eliyle diğer iki askeri de işaret etmişti. Herkes aynı anda başını sallayıp selam verdi komutana. Silahlarımızdan kıyafetlerimize kadar her şeyimizi hazırladık ve araca bindik. Aracın sürücü koltuğuna Umur geçmişti. En iyi araba kullananımız oydu. Aynadan herkesi kontrol etti. Tamamdık. Savaşmaya hazırdık. Arabayı çalıştırdı ve gaza bastı. İstikamet okuldu.
''Cem senin gelmemen gerekiyordu aslında.'' dedi Umur çekimser bir tonla. Aynadan gözleri benle iki asker arasında gidip geldi. Bir yandan da yolu kontrol ediyordu. Ne demek istediğini biliyordum. Araçtaki iki çocuğa çaktırmadım.
''Merak etme.'' dedim onca hengamenin arasında. Salak Kuzey'in beni stresten çimdikleyesi tuttu. Ne zaman stresli olsa önüne gelen herkesi çimdiklerdi. Şu an ise hiç istemiyordum bunu yapmasını. Kafasına elimdeki kaskla vurasım geldi de kendimi tuttum. İki parmağımı göz pınarlarımda gezdirdim. Güzel bir gün olmayacaktı anlaşılan.
Olay yerine yaklaştığımızda arabayı durdurdu Umur. Tek tek indik araçtan. Silahlarımız hazırda buradaki üsteğmenin yanına vardık. Adam diğer askerlerle konuşuyordu. Önlerinde okul ve çevresinin büyük bir haritası vardı. Belirli yönleri gösteriyordu. Gösterdiği yerler evdi...
Üsteğmen varlığımızı on kilometre öteden hissetmiş gibi, ''Hoş geldiniz gençler.'' dedi.
''Siz de iyi dinleyin.''
Savunmasız bölgeleri ve kendimizi koruyabileceğimiz bölgeleri tek tek gösterdi. Allah'tan bu köye aşinaydık. Bu sırada üsteğmen anlatıyor bizi dinliyorduk. Konuşması bitince, ''Allah yardımcınız olsun gençler.'' dedi ve omzumuzdan tek tek pat patladı.
Tahmin ettiğim gibi okul da tehlikedeydi. Bomba imhasına kadar herkes vardı ekipte. Güvenli alandan çıkınca parmaklar tetikte ilerledik. Gözlerimizle çevreyi izliyor ve verdiğimiz nefese kadar dikkat ediyorduk. Bir anda görüş alanımız dışında ses patladı hafif yokuşlu arazide. Küçük bir tepecik vardı yakınlarda. Bölgenin dışında kalıyordu. Onun arkasından sesler geliyordu. Çatışma o sırada başladı. Karşılıklı iki taraf birbirimize ateş ediyorduk. Biz onlara, onlar bize bir süre devam ettik. Silah sesleri karşı taraftan kesilince biz de durduk. Yandaki eve doğru koştuk doğru açıyı yakalamak için. Açıkta, iki büyük kasanın ardında sadece üç asker duruyordu. Umur sağımda, Kuzey solumda tepeciği izliyordu. Düşman tepecikten açığa geçince yanındaki adamıyla rehineyi de peşinde sürükledi uzaktan seçilemiyorlardı. Umur dürbünden bakınca ağzı bana döndü.
''Abi buna inanamayacaksınız.''
Dürbünü uzatırken biz de ne demek istediğini anlamaya çalışıyorduk. Mercekleri hareketliliğin olduğu yöne çevirince gördüğüm ikiliyle benim de şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Kuzey kaşlarını çattı. Elimden dürbünü çekti. O da baktı. Üçümüzün yüzünde aynı ifade vardı şimdi. Tuna ve Mevlüt'tü rehineler. Böyle işe tüküreyim. Dağ ayıları sessizlikten faydalanıp konuşmaya başladı.
''Eğer bizi bırakmazsanız onları öldürürüz. Ya biz ya onlar. Seçiminizi yapın.''
Üsteğmenden telsizden vurma izni istedim. Çok riskli olduğunu söyledi ama aklımda bir şey vardı. Tuna ve arkadaşı sağlam elimize geçmeden olmayacaktı.
''Üsteğmenim ya sis bombası atsak arkadan onları etkisiz hale getirsek. Biz yapabiliriz.''
Telsizden bir süre ses gelmedi. Sonra tamam komutu aldık. Ben ve Kuzey arka kapıdan, Umur ön kapıdan sis fırlatacaktık. Aynı anda geri doğru saydık. Bire gelince pimlerini çektik ve attık araziye. Ortalıkta göz gözü görmüyordu ama termal gözlüklerimiz sayesinde hedeflerimiz ortadaydı. Tepeciğin arkasından dolanıp ikiliyi arkalarından etkisiz hale getirdik. Kuzey Mevlüt'ü, ben Tuna'yı kendimize doğru çektik. İkisi de bir süre çırpındılar. Sırtları bize dönüktü ve bizi düşman sanıyorlardı hala.
''Hey durun!''
Sesimi tanıdıklarında önce Tuna sonra Mevlüt çırpınmayı kesmişti. Bize döndüklerinde yerdeki düşmanlar hareketleniyor gibi oldu. Önümüzden koşu gelen Umur postalıyla yüzlerine tekmeyi savurdu. Mevlüt bir oh çekince ben ve Kuzey güldük.
''Demek sen he.'' dedi mavilim. Başımı sallarken gülümsemeyi eksik etmemiştim.
''Evet ben.'' dedim gülümsememe karşılık veren çocuğa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seven Adamlar (bxb)
Storie breviÇarşı izninde aşktan çarpılan adamın hikayesi. Not: Hikayede geyler var lütfen. BT: 1.9.24 BT: 6.8.24