𓆝 𓆟 𓆞 𓆝
Kapıya dayanan fırtınanın habercisi, soğuk bahar rüzgarı ensemde cirit atarken Kai'nin yanına, Tekne'ye gidiyorum. Canım fena sıkkın, ava giderken avlanmış avcı rolündeyim. Böyle kaba bir tabirle bahsetmek istemezdim ama yaptığı adiliğe söyleyecek söz de bulamıyorum.
Tekne olarak bahsettiğim yer bir kulübe. Kaykay parkının izbe bir köşesinde bulunan eski, küçük bir kulübe. Eskiden burada kırık tekneleri tamir eden ünlü biri varmış. Teknesini tamir ettirmek isteyenler buraya gelir, hem teknelerini tamir ettirir hem de diğer teknecilerle vakit geçirirlermiş. Kulübe de tekne ustamızın kaldığı yermiş. Bir gün burada büyük bir yangın çıkmış ve içindeki teknelerle birlikte her yer yanmış. Yanmayan tek yer bu kulübeymiş.
Yangından sonra bir süre hem alan hem kulübe korumaya alınmış. Oranın sahibi adam da torununa bırakmış ne yaparsan yap demiş. Bizim torun da kaykay parkına dönüştürülmesi için imza toplamaya başlamış. İşin altından girip üstünden çıkmış ve alanı yeniletmiş. Kulübeye kimseyi dokundurtmamış. Şimdi kendisinin de kaldığı bu küçük kulübeyle birlikte koca alan onun her şeyi.
Evet mevzubahis torun Kai.Dedim ya kulübe eski diye, haliyle ara sıra başımıza arızalar da çıkarabiliyor. Mesela Antartika soğuğuna kafa tutacak bu havada siktiğimin kapısı sıkışıp da benim soğuk havayla olan münasebetimi uzatabiliyor. İnce okul gömleğimle kapının önünde beş dakikada şekilden şekle giriyorum. En sonunda Kai kapıyı açıyor ve kendimi içeri tabiri caizse fırlatıyorum.
"Ulan oğlum dondum dondum!" Yerimde tepinirken Kai'yi tutup sarılıyorum. Üzgünüm, diye fısıldıyor kulağıma."Önemli değil Kai-ah."
Kai tek odalı ama geniş kulübenin küçük mutfağına doğru ilerlerken ben de kendimi yüz üstü koltuğa bırakıyorum. Canımdan olacağım korkusu yerini sıkışık bir ruha bırakıyor, yattığım yerde huzursuzca kıpırdanıyorum. Sanki soluk borum tıkanmış gibi derin derin aldığım nefesler ciğerime gitmiyor, boğuluyorum. Yattığım yerden kalkıp oturur pozisyona geçiyorum, Kai o sıra bir bardak su getiriyor. Ben suyu içerken küçük bir tebessüm konduruyor suratına, sırtımı sıvazlıyor. "İyi misin?"
Birkaç saatten beri bir karış havada olan aklımla aniden gözlerimden boşalan yaşlara şaşıp kalıyorum. Gözlerimden yaşlar boşalırken Kai de yanıma oturuyor, bana kocaman sarıldığı zaman kafamı omzuna yaslıyorum. İçim çıkar gibi omzunda ağlarken ben, o da sırtımı sıvazlamaya devam ediyor. Ne olduğunu sorarak darlamıyor ya da başka bir şekilde beni bölecek bir şey yapmıyor, öylece dakikalarca ben ağlarken zamanı yiyip bitiriyoruz. Nihayet sakinleşebildiğimde kafamı kaldırıyorum. İğrenç görünüyorumdur kesin ama şu an bunu o kadar umursamıyorum ki anlatamam. Kai olduğu yerde gerinip sırtını koltuğa yaslıyor. Biraz da öylece oturuyoruz. Ocakta kaynayan suyun buharının camdaki buğusunu izliyorken Kai'nin sesini duyuyorum.
"Anladığım kadarıyla kötü geçmiş sormayacağım ilk sen konuş, diye bekliyorum da çatladım artık." Dediğiyle beni bir gülme alıyor. Gülmemin bitmesini beklemeden yarı anlaşılır anlaşılmaz lafa başlıyorum.
"Aldatıyormuş beni." Kai'nin yüz ifadesi değiştiğinde daha çok gülüyorum; sinirlerim fena bozuk.
"Anlamadım ki abi hiçbir şey. Baştan anlat." En başı burası zaten, diyorum bu sefer elini yumruk yapıp bana vuruyormuş gibi yapıyor ben de arsız arsız gülüyorum. Çayı demlemek için ayaklandığında koltukta iyice yayılıyorum.
Sevgilim beni aldatıyormuş işin özü bu. Hislerime, duygularıma, kafa karışıklıklarıma* anlam veremediğim bir zaman olur da en çok onu kırarım diye korkumdan ondan ayrılmak için buluştuğumuzda bana bunu söylüyor. Gitmek istediği güzel sanatlar üniversitesinden biriyle tanışıyor, birlikte tanışıyoruz daha doğrusu, okul gezisiydi. Sonrasında bunlar konuşmaya devam ediyor, sözüm ona sevgilim birkaç gün elemanın adını ağzından hiç düşürmüyor; üniversiteyi övüyor, imkanlarından ve bu imkanların oluşturduğu gelecek planlarından bahsediyor ben de saf saf dinliyorum. Onun adına mutlu oluyorum, ailesinin ona sağlamadığı maddi manevi her desteği ona sağlıyorum, en çok ben onun yanında oluyorum; onu ondan daha çok ben düşünüyorum.
Meğer hiçbiri hiçbir işe yaramıyormuş günün sonunda o yine o oğlana gidiyormuş ve bizi harcıyormuş.
Günün sonunda aslında ben yine kaybediyormuşum.