𓆝 𓆟 𓆞 𓆝
Hastane kafetaryasından aldığımız, ta sabahtan kalma, bayat, patatesli olduğu iddia edilen poğaçalarımızla; yine hastane bahçesinin en ücra köşesindeki duvarın dibine tünemiş, Kai ile birlikte oturuyoruz. Taehyun'la olan atışmamdan sonra odadan çıktığımda, bir süre sonra Kai de peşimden geliyor. Meğer hemşire gelmiş cart curt, ikimiz de tanıdığı en ergen insanlarmışız ve kavgamız zerre sikinde değilmiş. Kai söylüyor, ben değil. Yine azarı ben yiyorum, diye kafasının etini yemelerimle buraya gelip oturuyoruz.
"Yarına annem geliyor, konuştuk bugün ama sesi kötü geliyordu. Galiba büyükannem öldü." Başımı çevirip ona bakıyorum, o da mentollü sigarasını yakıp bana dönüyor. Kolumu omzuna atıp sıvazlıyorum.
"Üzgünüm, başınız sağ olsun."
"Ben değilim. Sevmiyorum onu, annem de biliyor, bu yüzden onunla ilgili her şeyden uzak tutuyor beni." Omuz silkiyorum.
"Biraz hassas ol yine de, annen için zor bir dönem olacak." Kai, öyle bir insan ki koca cüssesinin altında kocaman bir kalbi var ama kime nasıl davranacağını, nasıl hissedeceğini öyle kodlamış ki asla şaşmıyor. Eskiden keşke ben de böyle olsam, diye düşünürdüm ama hayır, konu öyle yerlere geliyor ve Kai tavrından o kadar ödün vermiyor ki, karşıdakine acımadan edemiyorum.
Bir süre ikimiz de susuyoruz. Bayat poğaçamın ağzımda bıraktığı tada, Kai'nin mentollü sigarası da dahil oluyor ve ağzımdaki aroma cümbüşü midemi bulandırıyor.
"Bu gece Taehyun'la birlikte kalır mısın? Benim için, lütfen." Oflayarak oturduğum yerde kendimi aşağı kaydırıyorum. Kai yüzünden Taehyun'a olan tavrımdan ödün vermekten nefret ediyorum, günümün tamamı Taehyun'la kıç kıça geçiyor ve buna rağmen Taehyun bana güvenmiyor. Yaptığım her şeyin altı bomboş ona göre ve bu beni deli ediyor. Verdiğim efor boşa çıkıyor ve bu yüzden onu boğasım geliyor.
"Hayır kalamam, Kai." Ona döndüğümde kaşlarındaki çatılmaya ve yüzündeki gerilmeye şahit oluyorum. Kafasında ne tilkiler dönüyordu benim cevabıma kadar bilmiyorum ama planlarının bozulduğunu anlayabiliyordum. Önüme dönüp boylu boyu uzattığım bacaklarımı sallamaya başlıyorum. Sonra baldırımda saniyelik bir sızı: Sallamayayım diye, Kai'nin etimi cimcirmesi.
Cimciklediği yeri ovuştururken bir hışım ona dönüyorum."Siktir ya! Çocuk musun oğlum, biliyorsun hoşlanmıyorum, yapmasana." Bıyık altından sırıtmakla yetiniyor. Oturduğum yerde dikleşip elimi ona uzatıyorum:
"Bir şartım var, siktiğimin Taehyun'u benden özür dileyecek. Yoksa kalmam abi bana ne, amca oğlum mu?"
"Amca oğlun olsa bile Beomgyu-ah, siktiğinin Taehyun'u olduğundan kalmaman çok muhtemel." Gülmemek için ağzımın içini ısırırken havada kalanan elimi Kai'ye doğru sallıyorum, o da tutup sıkıyor. Anlaştık.
"Bazen hiçbir şey bilmediğinden yakınıyorsun ama inan bana, Taehyun da en az senin kadar bilmiyor."
"Anlamadım, ne alaka şimdi?"
"Bilmem, öyle. Kırılıyorsun bu konuda bana biliyorum, belki biraz içini rahatlatır." Hoşnutsuzca gülüyorum. "Hiçbir şey ifade etmedi Kai, anlatmadığın sürece de etmeyecek. Yıllardır arkadaşız ve kapalı kutu olman bazen o kadar boğuyor ki, boğasım geliyor seni."
"Hepiniz, sanki anlaşmış gibi, aynı noktada birleşiyorsunuz ve anlatmak o kadar zor ki, nereden başlayacağımı bilmiyorum, Beomgyu. Annemle babamın boşanması dönüm noktam değil, bunu bu şekilde kabul etmek istemiyorum ama o dönem o kadar şey oldu ki, dönüm noktam olduğunu reddedemeyeceğim bir halde."