belaya kucak açmak

46 7 85
                                    

𓆝 𓆟 𓆞 𓆝

Taehyun'un yanından ayrılalı ne kadar geçti bilmiyorum ama benim üstümden de bir o kadar geçti. Akşamdan kalma değil Taehyun'dan kalma ya da iğrenç bir cuma gününden kalma ama kesinlikle alkolden değil. Kapanmamak için üstün bir çaba gösteren bilincime rağmen uyumaya çalışmalarım, çoğu zaman umutsuz ama umutsuzluk içinde umut arayışlarım, vazgeçmeyişlerim ve vazgeçme korkum. En çok korkum, en çok kaybedişim ve en çok da ben. Saçma sapan döngünün teki ve en sevdiği oyuncağı ben, sanki dünya üzerinde başka insan yokmuş gibi, onca insan ve varlık boşunaymış gibi.

Yatağım beni içine içine çekiyormuş gibi hissettirdiğinde kalkıp bir sigara yakıyorum. Birkaç saattir kopan fırtınaya aldırmadan, pencerenin pervazına yaslanıp bulutların arasından yüzüme doğru yansıyan ay ışığı altında sigaramda nefesleniyorum. Saat gecenin üç buçuğu, cinlerin eve gitmek, belki de gitmemek, için üç buçuk attığı saatte nispet yapar gibi sigaramdan keyif nefesleri çekiyorum. Cinlerin bedduaları kulağıma toz oluyor, bir iki vuruyorum ayak ucuma dökülen küle karışıyor oradan da peçeteyle hop dışarı... Yarında beni nelerin beklediğinin belirsizliğiyle çıplak ayaklarımı sürüye sürüye yatağıma giriyorum.

Yatağıma yatayım ve gün doğmasın. Gecenin karanlığı, sessizliği gündüze bulaşsın ve her şey ebediyen gizlide kalsın. Gecenin pisliği güne çıkmasın, günün saflığı geceye kanmasın. İyiler hep kazansın kötüler gecenin gizlisinde saklı kalsın.

Korkunç sesli bir gürültüyle gündüz olduğunu sandığım akşamın bir saatinde telefonumun sesiyle uyanıyorum. Saat dokuza çeyrek var, ekranda kocaman harflerle "ARARSA AÇMA" yazılı. Kai'yle aramdaki en sevdiğim klişe.

"Arıyorum sabahtan beri, niye açmıyorsun neredesin?" Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp bildirim panelini kontrol ediyorum. Cevapsız on dört çağrı, Taehyun bile aramış.

"Duymadım hiç, efendim?"

"Ne efendimi oğlum gelmiyor musun?"

"Ne geliyor muyum anlamıyorum ki şu lafı adam gibi anlatsana." En sonunda sinirleniyorum, sinirim neye bilmiyorum ama Kai'den çıkıyor. Sesimin tonunu ayarlamakla uğraşmıyorum zaten cümlenin sonu gelene kadar çatlıyor, onca hararetim bir ses çatlamasına yenik düşüyor; adam akıllı bitiremeden susuyorum.

"Dün konuştuk ya, Taehyun ile kayacaktınız bugün." Ağzımdan kaçırdığım şaşırma nidasıyla öylece kalakalıyorum. Tamamen aklımdan çıkmış diyeceğim ama aklım zaten başımda değil ki hatırlayayım.

"Dün çok yağmur yağdı, pist ıslaktır sonra kayarız." Dediğimle eş zamanlı olarak başımı yastığa geri koyduğumda derin bir nefes veriyorum.

"Ne oldu, Choi korkmuş mu?"

"Ne dedin sen?" Sonra birkaç hışırtı ve telefon çağrıdan düşüyor. Yattığım yerden fırlayıp dünden kalan birkaç parça kıyafetimi toplarken Kai'yi tekrar tekrar çaldırıyorum.

"Kang Taehyun'a söyle, onu o piste gömerim." Elime aldıklarımı bir çırpıda üstüme geçirerek kaykayımı kapının arkasından alıp dışarı fırlıyorum. Eski evimizin tahta basamakları ayaklarımın altında ezilirken çıkardığı seslerle birlikte evin en büyük ablasının radarına yakalanıyorum.

"Beomgyu, nereye gidiyorsun?" Elimdeki kaykayı göz hızasına kaldırıyorum.

"Haber vermeyecek miydin?"

"Aşağıdasındır diye düşündüm." Başını sallıyor hafiften.

"Bütün gün odandan çıkmadın, kapına da geldim ama cevap vermedin."

toprak ve güneş ortaklığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin