Giriş

34 9 21
                                    

Bayrağımız yere düşmesin diye toprağa düşen sayısız kahramanımız adına...

Ben yine dayanamadım ve bir şeyler karaladım. Umarım beğenirsiniz.

🇹🇷

23 Aralık 2023 gecesi...

Soğuk o kadar keskindi adeta bir bıçak gibi tene saplanıyordu. Tam otuz sekiz saat olmuştu. Teni karıncalıyor ve artık vücudunu hissedemiyor gibiydi. Karabağ'ın soğuğu bir başkaydı. Yürek yakardı. Gerçi Karabağ'ın her bir toprak tanesi kaç yürek yakmıştı? Lakin bildiği bir şey varsa bugün yüreği yanan kendisi olmayacaktı. Av değildi. O hiç av olmamıştı. Eğitimde bile bu kadar soğukla karşılaşmamıştı. Orası kesindi. Zaten bunu hissedemeyecek kadar duyuları tepkisizdi. Uykusuzluk sinsi bir yılan gibi bedenini sarıyor âdeta gözleriyle raks ediyordu. Şimdi değil, uyursan ölürsün.

Hafifte olsa bedenini kıpırdattı. Eğer bunu arada yapmazsa bir bedeni olduğuna dair şüpheleri oluşurdu. Ağzına örttüğü bez sayesinde sıcak nefesi yüzüne yeniden çarpıyor, az da olsa yüzünü ısıtıyordu.

"Cebe," Dedi parmaklarını buz kesmiş silahına bastırmışken. "Güney bölgesinde durum ne?"

Kendisi kuzey tarafına kuluçlanmışken Cebe güneydeydi. Eğer yakalanırlarsa mesele uluslararası bir boyuta taşınırdı. Bu yüzden her zamankinden milyonlarca kez daha dikkatli olmaları gerekiyordu.

"Üç tane nöbetçi dışında her hangi bir etkileşim yok."

Durum kuzeyde de aynıydı. Suriye'den buraya kadar onları takip etmişti ikili. Dağlık Karabağ'da Ermenistan'ın güç bulundurması bile yasaktı, onların burada olması yeni bir savaşın fitilini ateşlerdi. Açıkça Ermeniler terör örgütüne yataklık yapıyordu. Gök mavisi gözlerini kısarak öfkeyle nefesini verdi. O şerefsizler yüzünden dört tane tim arkadaşı şehit düşmüştü. Dile kolay, dört asker. Öfkeden kudururken burada böylece durmak çok zordu. Sefa kollarında can vermişti ya, ölse dahi unutmazdı o anı.

"Bugün," Dedi kesin bir sesle. "Her ne olursa olsun operasyonu tamamlayacağız Cebe."

"Blāz," Cebe'nin sesi tereddütlüydü. "Yakmayacaksın değil mi?"

Blāz'ın Blāz olduğunu belirten tek şey buydu. Yangın. Öldürdüğü her cesedi yakardı. O yüzden ona Blāz derlerdi. Çünkü Blāz demek yangın demekti. Kor alevlerin eteğini süslediği bir kadındı o.

Soğuktan morarmaya başlamış dudakları yavaşça hareketlendi. "Yakacağım Cebe, öyle bir yakacağım ki benim yüreğimde ki yangını geçecek."

Cebe ne diyecekti ki? O da en az Blāz kadar öfkeliydi. Soner'in daha üç ay önce bir oğlu olmuştu, yetimdi şimdi o çocuk. Al bayrağın altında ki dört şehidi gören hangi yürek dayanırdı? Kimin cesedi paramparçaydı, Erol'un tabutunda sadece kolu vardı.

"Onları öldürmeyeceksin." Dedi Cebe bir tahmin yürüterek.

"Öldürmeyeceğim, diri diri yakacağım."

Buna hiç şaşırmadı Cebe. Konu Blāz olunca vahşet soyadı olarak isminin yanına eklenirdi. Bu durumdan da hiç şikayetçi değildi. Otuz sekiz saattir burada olmak onu fazlasıyla üşütmüştü, ısınmaya ihtiyacı vardı. Azerbaycan hükümetinin onların burada olduğundan haberleri vardı en azından. Erhan Albay bu işi halletmiş olmalıydı.

İki, dört, altı. Karanlıkta bir kibrit çaktı.

Az kalmıştı. Sekiz dakika on yedi saniye sonra yerinden kalkacak ve küllerini bırakacaktı. Blāz en çok külleri severdi. Havada uçuşur ve insana huzurlu bir dinginlik verirdi. Çoğu zaman yardım çığlıklarını bile bastırırdı bu huzur hissi. Siyah saçlarında dolaşan gri külleri seviyordu. Burnuna dolan yanık et kokusu öfkesini bastıramazdı. Kim olursa olsun, o bayrağa göz dikenin gözlerini oyar, küllerini izlerdi.

MARTAVALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin