1. Bölüm

2.4K 374 2.2K
                                    

Merhaba. Aklıma geldiği gibi gibi yazıya döktüğüm bir fic hayırlı uğurlu olsun.

Umarım benim kalemimle tek mekan, hapishane kurgulu bir fici seversiniz. İsteyen vardı, yazmam diyordum ama böyle tasarladığım bir kurguyu yazarım ya. Beni çok heyecanlandırdı. Bakalım ne bekliyor bizi. Umarım sizin de hoşunuza gider.

Bu bir giriş bölümü idi aslında ama 1. Bölüme çevirecek kadar uzun oldu. O yüzden keyfini çıkarın.

Baya yorum ve ilgi aldıktan sonra diğer bölümleri yayınlayacağımı da söylemek istiyorum. 2k yorumdan aşağısında yeni bölüm atmam bile. Çünkü final veriyorum diğer ficlerimi. Dikkatimi buraya çekin yazarım.

03.09.24

***

Mahkum

-

Bir polis arabası nihayet durabilmişti ve durduğu yer fazlası ile boş görünüyordu. Soğuk havası yoktu belki ama çok esiyordu ve etraf garip bir şekilde güzel kokuyordu. Sanırım bunun sebebi ormana ve dağlık bölgeye yakın olmaktan kaynaklı idi. Tabii, olabilirdi. İri bir bina ve sadece yeşil, kahverengi rengi vardı etrafta. Otlar ve dağların rengi… Bir de mavi gökyüzü…

Tüm bu alanda ince bir ses yankılanıyordu. Anlaşılmayan kelimeler ve ağlamalar, hıçkırıklar…

İki yanında onu tutan dev gibi kaslı adam Jungkook’u resmen acımadan sürüklüyordu. “Lütfen, lütfen.” Bunu İngilizce söylemişti. Zaten yaşadığı kriz yüzünden aklına başka kelime gelmiyordu. Devam etti bunu demeye o da. “Lütfen, l-lütfen… lütfen.”

“Eh, yeter sus artık!” Pekala, bunu anlayacak kadar İngilizcesi vardı. Ancak yine de susmadı. O hiç buraya girmek istemiyordu ki? O sadece ülkesinden ABD’ye tatil yapmaya gelmişti. Masumdu, ona iftira atılmıştı. O buraya girmeyi kabul edemezdi. Neden kimse onu anlamak veya dinlemek istemiyordu ki? Uzaktan kötü birine mi benziyordu?

Bambi gözlü adam etrafa bakınıyor ve deli gibi titriyordu. Buraya sadece tatil için gelmişti ama daha bir hafta geçmeden kendini önce karakolda ve sonra ceza mahkemesinde bulmuştu. Şimdi de karşısında duran gri döşemeli hapishane kapısına bakmaktaydı. Gözünden bir yaş sessizce daha indi.

Gözlerindeki yaşlar asla susmuyordu. Öyle ki ailesiyle bile konuşamamıştı çünkü telefonları açamayacak kadar meşgullerdi. Zaten araları fazlasıyla limoni iken bir de böyle bir haberi almaları onları adeta bir kalp krizi yaşatabilirdi. “Lütfen, lütfen”

Tüm bunları düşününce Jungkook’un ağlamaları daha da hızlanmıştı ve orada bayılmamak için kendini zor tutuyordu. Henüz yirmi dört yaşındaydı ve gençliğinin baharındayken sicilinin bu şekilde kirlenmesi, hatta dört duvar arasında sıkışması onun için kabustan daha da beter bir şeydi. Ayaklarını yere sabitleyip adım atmaya engel olmaya çalışıyordu ancak imkansızdı bu.

Eğer bundan daha da kötü bir şey varsa o da kendi ülkesinde değil de tatil için geldiği Amerika'da cezaevine girmekti. Onun için hiç kimse bir çevirmen tutmamıştı ve derdini asla anlatamıyordu. İngilizce bilmiyordu ve buradaki insanlarla herhangi bir diyalog içerisine giremiyorlardı. Biraz ırkçı bir yaklaşım görüyordu, bunun bir suçlu gözükmesinden ötürü büyük bir etkisi de vardı. Çat pat İngilizcesi kimsenin umurunda değildi ve ne yapacağını hiç bilmiyordu. Koreli birkaç insana ihtiyacı vardı derdini anlatabilmesi için ama onları da hiç görmemiştik ki.

Yeniden Korece konuşmaya başladı ama çevresinde hiç kimse onu anlamıyordu ve onu çekip duran iki polis de asla umursamıyordu.

“Lütfen, ne olur beni dinleyin! Bir çevirmen bulun yalvarırım, ben suçsuzum! Ben hiçbir şey yapmadım, üzerime iftira atıldı. Yemin ederim, lütfen. Çok kötüsünüz!"

GUARDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin