7. Bölüm

1.3K 245 819
                                    

Bu amına kodumun yazarı ne yaşadı da başlığı evlilik yaptı diyebilirsiniz. Abi evlendirdim yani nolmuskine. Taekook sonuçta, Steve de imam. Cameron Nedime. Lütfen geniş tutun hayal gücünü aaa

700 yorum sınır olsun (bir kere de geçin)

İyi okumalar

***

Evlilik

Jungkook tüm akşam boyunca gardiyanın dediği şeyleri düşünmüş ve heyecanla gece vaktinin gelmesini beklemişti. Ne diyeceğini gerçekten merak ediyordu ve aslında bakarsanız onun beni sen çağırdın derken ne demek istediğini de anlamamıştı da ancak umursamamaya çalıştı. Çocuk sadece Steve ve Cameron bu gece gelecek mi diye sormak istemişti masumca.

Jungkook, Magnus ile çok fazla haşır neşir olmamıştı o saatten sonra. Onu yatağına doğru bırakmış ve sonra seslense de onunla konuşmamıştı çünkü Steve ve Cameron gerçekten ondan uzak kalmasını istiyorlardı. Magnus onun yemekhanede olaydan haberi olup olmadığını merak ediyordu. Onu koruduğunu bilmesini isterdi ancak Steve ona izin vermemişti, o da köşesine çekilmişti.

Bu geçen süreç zarfında da Steve onun için bazı İngilizce kelimeler ve cümleler öğretmeye başlamıştı. Bir kalem kağıt bulmuş ve çocuğa ders çalıştırmaya başlamıştı. Bu şekilde zaman biraz daha hızlı akmıştı.

Nihayet saat gece bir suları olmaya başladığında çoktan herkes yatağa yatmıştı ve Jungkook uyumamak için gerçekten zor duruyordu ancak buna engel olamazdı, buraya geldiğinden beri geceleri korkuyor ve kafasını dağıtmak için hayallere daldığından hemen uykusu geliyordu.

Gardiyanı bekledi, bekledi, bekledi... ancak gelmedi. Bu yüzden gözleri yavaşça kapanmaya başladı.

Oysa biraz daha beklese onu görebilirdi çünkü gardiyan tüm endamı ve sert adımları ile Jungkook'un koğuşunun olduğu koridora ilerlemeye başlamıştı.

***

Jungkook

Uyku ve uyanıklık arasındaki bir kavramda dönüp duruyordum ve hızlıca bir rüya beni ele geçirmişe benziyordu. Bu değişikti çünkü tanıdık bir mekanın diğer ucunda, gardiyan bey ile birlikteydim. Bunun güzel olduğunu söyleyebilirdim çünkü hapishanenin dışındaydım bu sefer, kapının önünde ve eve gitmeye hazırlanıyordum. Yanımda ise gardiyan bey bana gülümsüyordu.

Bu değişikti. Hala ingilizce konuşuyordu ama anlamıyordum. Lakin araya bir korece sığdırdığına emindim.

"Uykucu şirin." Bunu anlamıştım ve hapishanenin önündeyken bana neden böyle seslendiğini anlamamıştım. Sorsam da beni yanıtsız bıraktı ve ben onun yeniden İngilizce konuştuğuna şahitlik ettim. Kafam karışmıştı.

"Gel, gidelim hadi."

"Nereye?"

"Uyan."

"Ne?"

Sonra omuzumdan sarsılmam ile göz kapaklarım da yerinde sallanmaya başladı. Korkmuştum biraz, böyle uyandırılmaya alışık değildim. Biraz ürkmediğimi söylersem yalan olurdu. Gözlerimi biraz araladığımda onun o sert suratını gördüm. Gardiyan bey rüyamda değil karşımdaydı.

Saçlarını geriye taramış ve alnını açmıştı. Elinde anahtarlığını tutuyordu ve bir yandan diğer mahkumları kontrol ediyordu. Beni bir kez daha omuzumun üzerinde dürtükledi ve ben anca kendime gelebildim. Ani bir hareket ile kalktım. "Gar-"

"Şşşh." İşaret parmağını dudağına yaslamış ve bana susmamı söylemişti. Gözlerimi kırpıştırırken başımı salladım yavaşça. Eliyle gel işareti yaptı ve ben yine kafamı salladım. Nedenini bilmiyorum ama heyecanlanmıştım. İkimiz de sessizce adımlarken yeni uyanmışlığımın sersemliği mi bilmiyorum ama ayaklarım resmen birbirine takıldı ve ben dengemi kaybedip dizlerimin üzerine düştüm.

GUARDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin