Selam, bu bölümle birlikte 10k oluruz net. İlginiz için teşekkürler yavrularımmm.
1k yorum olsun sınır. Twins’i yazacağım ve çok zor bir bölüm. Sizi ona da beklerim. İyi okumalar…
--
Uykucu Şirin
Ağzını bir şey söylemek için araladı ancak vazgeçmiş görünüyordu. Ben dağıttım bu garip havayı. "Teşekkür ederim, gece yorulacaksınız zaten. Ben en azından kendimi birine açıklayabildiğim için çok mutluyum, daha fazla diyecek bir şeyim kalmadı... Sizi yormayayım."
"Sen git ben kalırım mı diyorsun yani?"
Aslında istemiyordum. Bu yüzden hafifçe gülüp başımı eğdim. "Israr etmiyorum tabi..." Sonra o da güldü ve sırtını yeniden duvara yasladı...
*
Gardiyan bey ile olduğumuz yerde oturmaya devam ediyorduk. Saat kaç olmuştu bilmiyorum ancak onun olduğu zaman, zaman hızlı akıyor gittiği zaman ise yavaşlıyordu. Burada sabaha kadar benimle kalacağını söylemişti ancak onun da işi olduğunu bildiğimden arada yukarı çıkması için ısrar etmiştim. Bu komikti çünkü on dakika etrafı kontrol edip sonra yeniden buraya geri dönüyordu ve neredeyse elli dakika boyunca benimleydi.
O olmadığında yarım saat bile benim için üç saate tekabül edebiliyor. Sıkılıyordum ve bundan kurtulmak için yaptığımız tüm konuşmaları gözden geçiriyordum. Hücre her şeyi düşünebilmek için iyi bir yerdi.
Dürüst olmak gerekirse İkimiz de birbirimize karşı fazla değişik davranıyordu. Bunu nasıl betimlerim bilmiyorum ama diğer mahkumlardan daha farklı bir yaklaşım aldığımın farkındaydım ve bu çok hoşuma gidiyordu. Belki masum olduğumu düşündüğü için de olabilirdi.
Ona saati sorduğumda gecenin dördü olduğunu söyledi. Biz sohbet etmeye devam ediyorduk. Oturduğum yerde belim çok fazla ağrımıştı, o da bana bir seçenek sundu. Başımı alıp omuzuna yaslamıştı ve ben de gözlerimi kapatmıştım. Bir yabancının omuzuna yaslanırken ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum ama gözlerimi kapattığımda hücre dışında her yerdeydim.
Kimse olmadığı için müzik açmıştı ve bu keyiflenmeme neden olmuştu. Gerçekten müzik dinlemeyi dahi özlemiştim. Biraz da galerisini karıştırdık, çok güzel fotoğrafları vardı. Bunları yapmamız garip geliyor değil mi? Bizde bazen şaşırdık ama bu dört duvar arasında oyalanmak için her şeyi yapmıştık. Bana karşı tüm bu davranışları onun hakkında daha farklı düşünmeme neden oluyordu ve ben aptal gibi davranmaktan korkuyordum.
“Evleneceğin kadın nasıl birisi?” Konumuzu değiştirmişti ve yeni bir soru ile tekrar düşünmeye başladım. Birbirimiz hakkında daha özel konulara girebilmiştik bu üç saat içerisinde.
“Küçükken daha tatlı olduğunu düşünürdüm. İyi birisi ancak bana göre değil. Sanki onunla her şey daha da sıkıcıymış gibi. Hani bazen birisiyle yüz yüze geldiğinde bir süre sonra konuşacak konu olmaz ve sadece bakışırsın ya. Öyle bir hissiyat veriyor. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum…”
"Gerçekten sıkıcıymış."
"Peki siz gardiyan Bey? Korece bilmediğinizi düşünürken çok fazla saçmalamış olabilirim. Onlar aklınızda mı? Fazla gevşekçe konuştum galiba."
“Yakışıklı olduğumu ve net bir şekilde evli olduğumu söylemiştin. Evet bazen düşünmeden konuştuğunu söyleyebilirim."
Kafamı yattığım yerden kaldırdım ve bu sefer çenemi onun omuzuna yaslayıp, yan profilini izlemeye başladım. Galiba böyle küçük ve saçma mekanlar baş başa kalınca iki insanı daha da samimileştiriyordu. Şimdi ona karşı hiçbir çekingenliğim yokmuş gibi hissediyordum. O da zaten bana ayak uyduruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GUARD
FanfictionJeon Jungkook tatile gittiği ülkede üzerine bir iftira atılması ile kendisini hapishanede bulur. Dilini bilmediği bir ülkede kendisini ifade edemeyen Jungkook, sert ve soğuk bir gardiyanla aynı ülkeden olduğunu fark eder ancak bu gardiyanla konuşmak...