1. BÖLÜM | ANLATMAYA DEĞER Mİ?

17 6 2
                                    


Yaşamı eteklerinden çekiştirenler terk edilir, ancak kalanlar da yalnızdır.


Psikiyatri kliniğinin beyaz koridorlarındaki sıradanlık, içindeki her şeyi kasıp kavuruyordu. Ben şimdi sadece sesteyim; beyaz kapının o küçük aralığından sızan büyük duygularla coşuyorum. Karşımdaki hasta yatağında bir amca iki gündür uyuyor; ilaçlarını bile ayağına getiriyorlar çünkü durumu iyice ağırmış. Risperdal Consta iğnesini her iki haftada bir vurulmak zorunda olduğundan bahsederdi, fakat anlaşılan artık bunu demeye de mecali yok.

Aktivite odasından gelen müziğin sesi onun uykulu kulaklarına gidiyor ve ona giden ses bana da ulaşıyor. İkimiz de aynı havayı solumanın tereddüdü ve aynı kaderin tekerrür eden izleriyle baş başayız. Üzerindeki örtüyü biraz olsun indirmek için ayağa kalktığımda, sanki bir an irkilecek sandım ama o, derin bir uykudaydı. Ama biliyorum ki insanlar gaflete düştüklerinde de uyurlar ve anlaşılmadıklarında da.

Bedenimi yataktan kaldırıp onun engin yatağına doğru yürüdüm, yolları ezberleyen ve parkeleri sayan şu eyvah adımlarımla. Her hareketimde içimde bir şeyler yerinden oynadı; sanki bir daha yerine koyamayacağım parçaları çıkarıyordum. Geniş adımlarım yatağının önünde duraksadığında, bir anlık cesaretle elimle beyaz örtünün kıvrımlarına uzandım ve açılmış göğsünü örttüm. İçerisi biraz soğumuştu, ama muhtemelen uyanık olsa da soğuğu anlayamayacak kadar acı çekecekti.

Sonunda dayanamayıp yanı başındaki koltuğa kalçamı bıraktım ve dirseklerimi dizime yaslayarak çenemi avucumun içine aldım. Uyuyan bu yenilmiş surattaki kırışıklıkları, göz altı torbalarındaki morlukları ve ince küçük dudakları gördüm; yaşamın bizzat devamlılığından kaynaklanan bu şiddetli yaşlanma döngüsünü.

"Bulut, ilaç saati."

Hemşirenin verdiği ilaç vaktimin geldiğini hatırlatan bu alarm ile uyuyan amcanın yanı başından kalkarak yönümü dışarıya çevirdim. Her zamanki sarhoş adımlarım beni ilaç odasının önüne kadar götürdüğünde buna bile şükrediyordum. Kendimi taşımaktan çok yoruluyordum ve yürümek benim için eziyetti. Odanın önüne geldiğimde hemşire bana gülümsedi, fakat bu gülüş bana ilk dokunan insanların ürpertici soğukluğuydu; bu yüzden beni etkilemekten ve mutlu etmekten oldukça uzaktı.

Birazdan elindeki hap kutusuyla yanıma kadar geldi. Önce beni süzdü; bir yandan bana uzattığı ilaca uzanırken diğer yandan aklımdaki düşüncelerle savaşıyordum. İki defa elindeki haplara elimi uzatmak istememe rağmen elini yakalayamıyordum. Elim boşluğu hissediyordu ve ben o boşlukta uyukluyordum.

Son bir hamlede ise elime uzatılan haplara ulaştım. İnsan dışına akıtamadığı zehri ilaçlarda mı bulur? İnsanın kendi tükürdüğü yeri yalaması gibidir. Bana yine bir bardak su uzattı; bu sefer bardağı ilk hamlede kavradım ve avcuma aldım. Susamasam da hapı yutmak için biraz içmem gerekiyordu. Ağzıma beyaz yuvarlak haplardan birini atarken, hemşire diğer ilacı yani damlayı suyun içine karıştırarak az önce bardaktan ayırdığım elime uzattı.

Yıllardır içtiğim bu zımbırtılardan öylesine sıkılmıştım. İnsanın hayatında kolladığı vakitlerin ilaç saatleri olmasını istemezdim mesela ya da doktorların gelişigüzel sorulardan anlamlar çıkarmalarını. Diğer insanları benden korumalarının tek dertleri olmamasını, bana bir dilek hakkı verselerdi iyileşmek istemezdim; insanların iyileşmesini isterdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 28 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GRİ SOLUK: ÇATAL VE KAVALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin