on beş

184 46 57
                                    




"aman tanrım, harika bir dönüş değil miydi?" sevinçle haykırıp kafamı heeseung'a çevirdiğimde elini kendi ellerimi çektiğim direksiyona yerleştirdi.

"berbattı." dudaklarımı büzdüm. bana döndü ve bakışları gözlerim ile dudaklarım arasında mekik dokudu. "pekala," diye mırıldandı. "eğer bir yarışçı olacaksan güzeldi." gülümsedim. "bir tur daha-" sözümü kesti. "sürücülüğü ben alıyorum." konuşmama izin vermeden arabadan indi. ben de oflayarak yan koltuğa geçtim.

"nereye gidelim?" kemerini takıp bana döndü. "hmm," ona doğru biraz yaklaştım. "bir şeyler mi yesek?"

"istersen." basit ve netti.

"heeseung," diye mırıldandım bakışlarımı kısa süreliğine ondan ayırırken. ve anlık cesaretle titreyen elimi yanağına yerleştirdim. şimdi yüzlerimiz çok yakındı, nefeslerini hissedebiliyordum ve doğruca gözlerine bakıyordum. "sence de," yutkundum. "artık bu olanları konuşma vaktimiz gelmedi mi?" fısıldayan sesime karşılık bakışları dudaklarıma indi ve ben gözlerimi kapattım. yavaşça yanağını okşarken ondan bir hamle beklesem de yapmadı. gözlerimi açtığımda yalnızca dudağıma baktığını fark ettim. "heeseung." dedim tekrardan. artık bir isim vermek istiyordum bu duruma. ona sevgilim diyebilmek istiyordum. ya da rahatça sevgimi ifade etmek istiyordum.

"yapamayız." hızla geri çekildiğinde elim havada asılı kaldı ve boşluğa düşmüş gibi hissettim. "ne?"

"aramızda bir şey yok."

kalbimin kırıldığını hissettim. sanki binlerce parçaya bölünmüş gibi göğüs kafesimi aşıp battığını, canımı yaktığını. yutkunamadım, nefesim kesildi.

"birbirimize karşı farklıyız." dedim anca bu dökülürken dudaklarımdan. "farklı falan değiliz. sadece koruma çizgimi biraz aşıp seninle arkadaşlık etmiştim," bana bakmıyordu. alayla güldüm. "arkadaş? aynen öyle," kemerime uzanıp açtım. "ama ne biliyor musun? siktir git!" kapıyı sertçe çarpıp ilerlemeye başladım, kolumdan çekilene kadar. "ne yapıyorsun?" kolumu kurtardım. "bence biz olanları yanlış anlamışız," sesim titriyordu. "farklı şeyler düşünmüşüz. o yüzden en iyisi konuşmayı bırakalım."

"tamam, eve götüreyim seni."

"heeseung," yanağımdan bir yaş süzüldü. "beni rahat bırak. gerçekten bir anlığına," kuruyan dudaklarımı yaladım. "bir anlığına beni sevdiğini sanmıştım. başka bir anlamda." güldüm.

"bu konuları sonra konuşuruz, tamam mı?" sesi oldukça yumuşaktı. "eve beraber gitmeliyiz. başına bir şey gelebilir."

"tek gideceğim. peşimden sakın gelme," onu omzundan ittim. arkamdan seslense de cevap vermedim. yanağımdaki yaşları silip kendimi eskiden her canım acıdığında attığım bir yere attım.

bara.

sonuçta alkol, sesli ortam ve sarhoş insanlar düşüncelere engel oluyorlardı.



heeseung x jake

heeseung
jake
adam akıllı konuşalım

iletildi

heeseung
öyle demek istemedim|
aptalca oyunlar oynama
telefonu aç
aileni korkutacaksın

iletildi

heeseung
nerdesin jake
endişeleniyorum
arkadaşlarına sormak zorunda bırakacak mısın illa?

iletildi, 20.47

—-

heeseung neden boyle dedi sizce.

birazcik taslak atmis olabilirim🤓

yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓

gorusurzz

nervous Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin