Bölüm 2

1 0 0
                                    

(...)

Aralık Ayının başlarında bir Cumartesi Sabahı, yerden tavana kadar ful cam olan evin balkon cephesinden giren gün ışığıyla uyandım. Mutfak ta tıkırtılar vardı. Benden sonra yatan Anıl, benden önce uyanmıştı ve kahvaltı hazırlıyordu. Gürültü yapmasın diye açmadığı davlumbaz yüzünden pişen yumurta, sucuk yada sucuklu yumurtanın kokusu hafif hafif burnuma geliyordu. Balkonun yana sürülen kapısı açıktı ve sabah ayazı içeri vahşice giriyordu. Battaniyenin altında bedenim sıcak, yüzüm ise balkon kapısından giren soğuk havayla serindi. Bu hoşuma gitti çünkü sabah dinçliğini tetikliyordu. Yerimden kalktım, evden pijamalarımla gelmiştim. Bugün ne giyeceğimi bile düşünmemiştim. Battaniyeyi ve ince örtüyü  katladım, yatak odasına götürdüm, Adam yatağını bile yapmış. Yatağının üzerine örtüleri bıraktım. Banyoya geçtim. Duşumu alıp, banyoda ki havlularla kurulanıp, belimde havluyla Yatak Odasına kendime Anıl'ın kıyafetlerinden kıyafet bulmaya geçerken kapı çaldı. İşine dalmış salona açık mutfakta kahvaltı hazırlayan Anıl o zaman beni gördü. Eliyle Yatak Odasına gitmemi işaret etti. Ben de gülerek yatak odasına geçtim, kapıyı kapattım. Anıl kapıyı açtı. Nevzat'ın sesini duydum. 

- Anıl Hoş Geldin! Daha önce uğrayamadım kusuruma bakma! Bugün izin günüm, Kahvaltılık bir şeyler yapmıştım, sana da getirdim. dedi. Anıl onu içeri buyur ederken hem elindeki büyük tabağı aldı, hem de kat kat teşekkür ediyordu. Nevzat, ekmek üzerine yumurta ve peyniri karıştırıp koyarak hazırladığı ve üzerine tatlı toz kırmızı biber serptikten sonra fırında üzeri kızarana kadar tuttuğu kahvaltılıkları Anıl, Salon ile Mutfağı ayıran bankoya koydu. Bankonun mutfak ve salon taraflarında dörder tane yüksek bar sandalyesi vardı.   

Anıl'ın eşyaları arasında bulduğum bir tişört ve bir dizüstü şortla Salona çıktım. Nevzat ile Anıl Mutfağa girmişler, Nevzat, Anıl'a yarım kalan işlerinde yardım etmeye başlamıştı. Ben de Mutfağa gelince Nevzat, şaşırdı. Nevzat, Yaman ile beraber Yazlıktan ayrıldıktan sonra Nevzat ile ben hiç görüşmemiştik. Beni burada görmeyi hiç beklemediği her halinden belliydi. Ben de "Günaydın" dedikten sonra halini hatırını sordum, ufak bir ayaküstü muhabbetten sonra da ben Ev Sahibi ile Şefin işine karışmamaya karar verip kendime hazır çaycıdan br kupa çay alıp Mutfak bankosunun salon tarafında ki bar taburelerinden birine tünedim. 

Herşey hazır olup, çayların konmasına geçince yine kapı çaldı. Ben kahkahayı patlattım. Yazlıkta sabah herkes benim odaya uğramadan güne başlayamıyordu, buraya geldim ve geldiğimi de kimse bilmiyor ama kural aynı sanki. Anıl bana şaşkın şaşkın bakarken kapıya gitti, kapıyı açtı, Arda gelmişti. Arda da beni görünce şaşırdı. E benim burada olduğumu bilmiyorsa burada ne işi var bu çocuğun? Arda geldi, yanımda ki tabureye tünedi, 
- Anıl! Bu sabah bize kahvaltıya gelecektin ya! Annemi Hastaneye çağırdılar, o nedenle ertelememiz gerekecek. Aradım ama açmadın ben de komşuma uğrayayım haber vereyim istedim... dedi. Anıl, etrafına bakındı ama telefonunu göremedi. 
- Arda! Telefonu Yağmur uyuyor diye sessize almıştım, duymadım sanırım. Kusuruma bakma nolur? dedi. Arda gülümsedi, 
- E zaten seni de misafir basmış, zaten gelemeyecektin sanırım. dedi. Anıl etrafına baktı. Utanmıştı. 
- Vallahi hiç aklımda yok inan unutmuşum ben onu. İyi bari Annene rezil olmadım. Neyse madem geldin sen bana kahvaltıya kal bari! dedi. Anıl bana bakarak güldü. 
- Patron burada zaten, ben gitsem nereye gideyim? Annem de gitti, eve dönsem kimse yok! Kalırım ben şu peynirli ekmekler zaten bana bakıp duruyor!  dedi. Nevzat, güldü. 
- Ben gideyim evden kalan tepsileri getireyim. Ben böyle müsait olunca bunlardan pişiriyorum, sonra gelip giderken atıştırıyorum. Bunlara bal dök ye, sade ye, reçel sür ye! Her türlü yeniyor kalmıyor! dedi, yavaşça Anıl'ın Dairesinin sokak kapısını açık bırakıp yan daireye geçti. Biraz sonra da iki tepsi, tepeleme aynı ekmeklerden sıcak sıcak getirdi. Biz şaşırdık kaldık. Ben hemen iki tane yedim telefonum çalmaya başladı. Telefona baktım, Babam arıyor. Arda da kafasını uzattı bakıyor kim arıyor. 
- Babam Arda! Babam arıyor...
- Açsana o zaman ne bekliyorsun ki? dedi saf saf! Ben kahkaha attım. Açtım telefonu,
- Yağmur?!?! Ne yaptın?
- Kimseye bir şey yapmadım Baba! Kahvaltı ediyoruz, Arda da burada... Sen ne yaptın?
- İyi, merak ettim seni. Bir şey lazım olursa haber ver. 
- Tamam Baba, başka bir şey var mı?
- Yoooo! Görüşürüz!
- Görüşürüz Baba!
Telefonu kapattım. 
- Allah Allah, Ortaokuldan sonra bu anlamsız telefonlar kesilmişti. Şimdi niye yeniden başladıysa! dedim. Anıl ile Arda gülüyorlardı. Kahvaltımıza başladık. Bu ekmeklerin yanına domates çok yakışıyordu ama Anıl domates doğramaya yetişemiyordu. Benim telefon yine çaldı. 
Bu sefer bilinmeyen numara! Açmadım ama ısrarla çaldırıyor. Sonra Arda Güvenlik Müdürüm olarak bana güvence verdi. 
- Yağmur açsana! Ben buradayım, yanındayım, korkacak bir şey yok! Ben kahkahayı bastım, 

FIRTINA, Sezon XIIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin