Bölüm 5

1 0 0
                                    

(...)

Ryan'dan beklediğimiz cevap tam iki hafta boyunca gelmedi. Okul yarı yıl tatilindeydi ve eskiden Tatillerde ödev vermeme politikası olan Okulumuz, Pandemiden sonra Eğitim Kalitesini yeniden karşılayabilmek için, sürekli çaba sarf ediyordu ve ciddi bir ödev yüküyle hemen her gün ders çalışmak zorundaydık. Yine de benim çözmem gereken bir gizem vardı ve sonuç olacağını düşündüğüm hamlem de çıkmaz sokakta gibiydi. Diğer yandan, arayıp durduğum evin planlarını da Ryan'ın Ev Güvenlik Sistemi Laptopunda dijital olarak bulmuştum. Çocuk, yüksek çözünürlüklü ve dijital çalışıyordu. Serkan, çok amaçlı ziyaretinde herkesi evinde ziyaret etmiş, herkesle ayrı ayrı akşam yemeği yemiş, Kafeteryada ki işlerini halletmiş, Büyük Şehre gelmişken, AVM Hayatı, Alış-veriş çılgınlığı gibi ihtiyaçlarını da karşılamıştı. Bu onbeş, yirmi gün Serkan'a da Eren'e de çok ama çok iyi gelmişti. Yarı Yıl tatilinin bitimi olan hafta sonunda Cumartesi günü sabahtan da Eren ile beraber geri dönmüşlerdi. 

Bu arada bizim Okul Takımıyla Yarışmaya giden Ferhat, Ersan ve Meriç üçlüsü yine madalyayla döndüler. Zaten üç gün süren yarışlardan döndüklerinde özellikle Meriç'in morali çok bozuktu. O kadar sıkıştırmama rağmen Meriç bana tek kelime söylemedi. Ferhat ile Ersan da sadece Meriç'in çok sevdiği Egemen ile bir tatsızlık yaşadığını ama konunun tatlıya bağlandığını falan söylediler. Daha sonra da ben ısrarla Serdar'ı sıkıştırınca ancak ondan öğrenebildim. Meriç, Koç Yardımcısı Egemen'i telefonda benim hakkımda konuşurken duymuştu. Egemene bu konuda kızmıştı. Egemen konuyu kapatmaya çalışsa da Meriç bunu bir türlü affedememişti. Bu çocuğun bu inadı, ciddi boyutlara varabiliyordu. Meriç, sırf benim için Egemen'in söyledikleri yüzünden madalya aldığı takımdan ayrılmıştı ve bunu da Egemen'in yüzüne söylemişti. Egemen bu duruma çok üzülmüştü ve ilk defa o zaman kendisini sorgulamıştı. Meriç, bunu yapmadan önce de Ersan ile Ferhat'a Ve Çağan'a da söz verdirmişti. Meriç'in arkasından takımdan ayrılmayacaklardı. Kimse bu konuda bir karar almaya niyetli olmasa da bu işin bu dereceye varması benim canımı çok sıktı. 

Serdar ile konuştuktan sonra, Egemen'i ziyaret etmeye karar verdim ama Serdar da peşimden geldi. Egemen, Kuzey'in 1+1Rezidansların olduğu binada kalıyordu. Biz oraya vardığımızda, Kuzey kapıdaydı. Sanırım Serdar aramıştı. Kuzey beni durdurdu. 
- Yağmur! yapmasan mı? dedi. Durdum. Kuzey bana neden böyle söylüyor? diye kendi kendime düşündüm. Serdar da arkamda Kuzeye bakıyordu. 
- Egemen Onuncu katta, dairesinde kalıyor. Şimdi oraya çıkarsan... dedi. Başımı önüme eğdim. Sadece Tamam dedim ve geldiğim aynı hızla Kafeteryaya geri döndüm. Egemen benim Dairelerden birinde kalıyordu. Şu anda onunla yüzleşirsem, orada daha fazla kalmazdı. Üstelik ben de sinirliydim. Yani Serdar falan varken, Meriç'i korumak bana düşmezdi. Kuzey, bir kere daha arkadaşlık görevini yerine getirmişti. Serdar da bunları bana söyledi, onu dinledim. 
- O zaman Serdar, sen bari Egemen ile konuş. Çocukları bari katmayalım bu işe... dedim. Serdar başını salladı. 

Serdar'ın SUV'siyle Mahalleye gittik. Sömestre Tatilinin son Pazar günüydü ve yarın okul başlayacaktı, Bizim üçlü, Akşamüzeri güneşinde Serdar'ın Evinin yenilenmiş merdivenlerinde oturuyor, aynı meydanda maç yapan ufaklıkları izliyorlardı. Bu manzara öyle hoşuma gitti ki! Arabayı Serdar'ın evinin sağ tarafına yapılmış olan bahçe içinde ki yerine park ettik, bizimkiler arabayı görünce hemen ayağa kalktılar, bu arada teneke kutular falan saklandı. Bu defa Serdar ateşlendi! 
- Len! Ben şimdi sizin!!! diye arabadan hışımla inecekken kolunu tuttum. Bana şaşkın baktı.
- Ben sakin oldum, sen de sakin ol bakalım... dedim. Serdar güldü. Ellerini kaldırdı, teslim oldu. Arabadan indik, merdivenlerde ayakta bekleyen çocukların yanına gittik. Biz de merdivenlere oturduk ama Serdar'ın gözleri matkap gibi üçünü de deliyor. Ellerini kot pantolonlarının arkasına sildiler, tokalaştık, keratalar artık büyüdüler ya sarılmıyorlar da! Ben üstte oturan Meriç'in yanına oturdum, Serdar da Ferhat ile Ersan'ı iki yana ayırıp aralarına oturdu. Maçı izlemeye başladık. Kısa bir sessizlikten sonra, Meriç sessizliği bozdu. 
- Hoş Geldiniz! dedi. Serdar hemen alttan iki yanındakilere baktı, 
- Rahatsız ettik galiba! dedi. Ben ayağımla Serdar'ı dürttüm. Serdar, sustu ama Ersan ile Ferhat ta tık yok, maçtan gözlerini almıyorlar. Serdar uzandı, merdivenin kenarına bırakılan teneke kutulardan birini aldı, 
- Ooooo buz gibiymiş te... dedi. Büyük bir yudum aldı. Ersan kıkırdadı. 
- Serdar Agam, biri işemiş bırakmış olabilirdi, ne yaptın? dedi. O öyle deyince hepimiz gülmeye başladık. Serdar bozuntuya vermeden elindekine devam etti. Sonra Ersan'ı ezerek uzandı diğer iki tanesini de aldı, Ferhat'a uzattı, Meriç'e uzattı, ikisi de almayınca, Ersan'a uzattı. Ersan da aldı teneke kutuyu, hafif havaya kaldırıp o da büyük bir yudum aldı! Ferhat'la Meriç kahkahalara boğulunca, Serdarla biz de güldük. Serdar, Ersan'ın ensesine bir tane çaktı! Ersan ağzında ki sıvıyı önüne püskürttü. 
- Hani len biri işeyip bırakmıştı! Sen ne içiyon o zaman? dedi. Ersan gülerken boğulacak gibi oldu. 
- Serdar Ağabey bu en büyük hayalimdi benim, böyle Mahallede merdivenlere oturmuşuz senle mahalle çocuklarının maçını izliyoruz, ortalığı kesiyoruz falan!!! Sonra da soğuk biralarımızı yudumluyoruz falan... dedi. Serdar Ersan'a yukarıdan baktı ama diğerleri nasıl gülüyorlar, karınlarını tutarak, Meriç benim üstüme yıkıla yıkıla gülüyor. Serdar, kolunu Ersan'ın omzuna attı. 
- Oğlum böyle ulu orta içmeyin bunu adam gibi evinizde için. Yasak zaten! Hem ayıp! Serseri misiniz siz? Nasıl aldınız siz bunları bakkaldan? O bakkalın da ağzına ben... dedi. Ersan güldü, 
- Ferhat'ın boyu uzun ya onu on sekiz biliyormuş Bakkal, biz de bozuntuya vermiyoruz. Zaten Meriç ısmarladı! Meriç'in Okul takımından ayrılışını kutluyoruz... dedi. Serdar yamuk güldü. 
- Haaaa!!! On sekiz sanıyormuş!!! Lan Bakkal Ferhat'ın Ebesini tanıyor! Para kazanayım diyor demiyorsun da yalana bak! Hem bir yerden ayrılmak kutlanır mı? Siz iyicene dengesizleştiniz. Madalyaları kutluyoruz deseniz tamam! Len Meriç!!! Sen neye ısmarladın bunları? dedi. Meriç Ersan'a boş boğazlığından dolayı kızıyordu, Serdar arkasında oturan Meriç'e tam dönemiyor, karşıya konuşuyor gibi duruyordu. Meriç ağzını oynatıp parmağını Ersan'a sallıyordu. Bu arada Ferhat dayanamamış boşta ki teneke kutuyu almıştı, yudumlamaya başlamıştı. Teneke kutuyu iki eliyle tutup, teneke kutuyu öper gibi azar azar büyük bir keyifle içiyordu. Meriç baktı sessizlik uzuyor, konu değişmiyor, cevap vermek zorunda kaldı. 
- Serdar Agam! Ben okul takımında olmayı çok seviyordum. Bazen çok üzüldüğünüz bir şeyi kutlayınca daha çabuk alışıyorsun sanki yokluğuna... Neye içerlediğimi bilmediğim bir küslük hissi var... Sanki nerede yoksam eksik, nereye gitsem de fazla gibiyim ben... dedi. Serdar oturuşunu yanladı, döndü Meriç'e hayretle baktı. Ben de yanımda oturan büyümüşte küçülmüş çocuğa dikkatle bakıyordum. Ferhat kahkaha attı! Sanırım Ferhat'ın kafa güzelleşmeye başlamıştı.
- Len! Tiktok bebesi... Oradan ezberliyor bu lafları böyle şaşırtıyor herkesi, okulda da yapıyor bunu kerata seniiiiii! dedi. Üçü birden gülmeye başlayınca, Serdar, Ferhat'ın elinden çekti tenekeyi, kendi tenekesine boşalttı. boş tenekeyi de Ferhat'ın eline verdi. Ferhat böyle ağlayacak gibi oldu. Sanki dünyası kafasına yıkılmış gibi kaşları falan ortadan kalkık perişan haldeydi. 
- Serdar Agam olmadı bak bu! dedi. Ersan'la Meriç kahkahalarla gülüyordu. Serdarsa sorusunda ısrar etti. 
- Meriç neden ısmarlıyorsun sen değiştirmeyin konuyu! Meriç bana yumuşacık baktı. 
- Yağmur Ağabeyimin Yarışlara giderken verdiği parayı da harcamadım, yani hepsini harcamadım, iade etmeden de son bir kıyak yapayım mı size dedim bunlar da bakkaldan bunları aldılar. Ben hiç sevmedim zaten tadı şey gibi. Söylersem ayıp olur... dedi. Ferhat hemen yine yüzüne vuran alkol gülümsemesiyle, 
- Yalancının!!! Hani beğenmiştin, hani çok soğuktu! dedi. Meriç ayağıyla Ferhat'a vurdu. Üçü de kıkırdıyorlardı. Ersan ile Meriç iyiydi ama Ferhat tamamdı! Olmuştu! Meriç sağ bacağını öne uzattı, elini zorlana dar kot pantolonunun cebine soktu, bir tomar para çıkarttı, bana uzattı. Ben geri almayacaktım ama Serdar, Meriç'in elinden tomarı kaptı.
- Aferin iade ettin, bir daha teneke kutu yok! O bakkalın da bacağına..... yapacağım ben, neyse işte! Sinirlendirmeyin beni! dedi. Meriç'in mavi gözleri ileri maça daldı. 
- Takımı neden bıraktın? dedim. Bana uykudan uyanır gibi kalın kirpiklerini kırpıştırarak baktı. Ne dese bilemedi bir an gözlerinden geçenleri fark ettim. 
- Yorucu oluyor, ders çalışamıyorum... dedi. 
- Meriç!!! Benimle açık konuşmazsan ben de senle açık konuşamam ona göre... dedim. Bana şaşkın şaşkın baktı. Ona hiç bu tonla konuşmamıştım. 
- Egemen Koç! Telefonda bağıra çağıra konuşuyordu. Ryan Ağabeyi zorla evden almışsın, bir yerlere götürmüşsün, o günden beri ortalarda yokmuş ta bilmem ne! Senin adını söyledi. Hooop ne diyorsun sen? Düzgün konuş Ağabeyim benim o! dedim. Bana ters baktı. Ben de Egemen Koç bak bana emeğin çok ama kaldıramam ben bunu... dedim. Egemen Koç sustu, telefonu kapattı, Egemen Koç gibi genç olan adını hatırlamadığım başka bir koç yardımcısı geldi, sen nasıl konuşuyorsun koçunla! Haddini aşma! dedi. Ben de üzerine basa basa Herkes haddini bilecek o zaman! dedim. O da attırırım seni takımdan terbiyesiz... dedi ben de sen atmıyorsun ben çıktım. dedim. Öyle gereksiz bir şey yaşandı ama Egemen sonra geldi benden özür diledi, diğerini de azarladı sen ne karışıyorsun falan dedi. Bana bırakma takımı falan dedi. Ben de laf ağızdan bir kere çıkar dedim. Öyle oldu işte...  dedim. Meriç sağ ayağıyla yerde ki bir şeyi eziyordu. Dikkati de ona yoğunlaşmıştı. 
- Ama sen takımı da Spor Salonunu da çok seviyordun. Ne gereği vardı ki böyle bir şeyin? Boş verseydin, kendi işine baksaydın. Meriç güldü.
- Okulda olsak öyle olurdu tamam. Okulda kibar çocuklarız tamam ama orada nerede olduğumu falan unuttum ben, mahalle moduna geçmişim. O da benim salaklığım işte yapacak bir şey yok! Dönmem artık! 
- Çok başarılıydın ama... Madalyalar falan! 
- Derslerde başarılı olurum bende... Zaten Okul açılsın, Okul Takımı Eşofmanlarını falan geri götüreceğim. Çorapları bile hazırladım. Yıkandı falan eskidi, onları istemezlerse geri alırım, çok seviyorum o çorapları...
dedi Üçü birden yine gülmeye başladılar. Serdar lafa girdi...
- Meriç, şimdi bunlar da ayrılırsa takıma zarar verirsin ama! dedi. 
- Onlar ayrılamaz. Olaydan sonra ben Çağan Ağabeye gittim, olanları anlattım. Söz ver bana ayrılmayacaksın takımdan dedim. Ben neden ayrılayım takımdan? dedi, ben de söz verdirttim, aynısını bunlara da yaptım. Herkes söz verdi ayrılmamaya, ondan sonra öğrendiler benim bıraktığımı. Biraz tuzak gibi oldu ama olsun. Pişmanlığım yok! Yine olsun yine yaparım. dedi. 
- Egemen'den özür dilesen? Egemen senden özür dilemiş! 
- Egemen'le benim derdim yok ki? Egemen kaç senedir bize yüzme öğretti, teknik öğretti, çalıştırdı, vaktini ayırdı, ona borcumu ödeyemem. Zaten o ben tepki verince hemen sustu, hiç bir şey demedi, sonra da benden özür diledi ama o yanında ki dallamaya çok tav oldum ben! Ne terbiyesizliğim kaldı, ne hadsizliğim kaldı... Zoruma gitti işte büyütülecek bir konu değil bu! Kapandı gitti işte zaten o dallama Koç'la konuşuyordu bana pis pis bakıp. Yani şikayet etmiştir beni. Bir Meriç olmayıversin Okul Takımında hemen bulurlar yerime birini! 

FIRTINA, Sezon XIIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin