Bölüm 8

1 0 0
                                    

(...)

Dağ Evi,
Salı, 4.Gün

Ertesi gün Sabah kalktığımızda halen gece sanılacak kadar karanlıktı ve yağmur hiç durmayacakmış gibi yağıyordu. Dünkü kadar sert ve gök gürültülü olmasa da yumuşak yumuşak ama kararlılıkla ve yer yer de sağdan soldan uzak gibi duyulan gök gürültüleriyle yağmaya devam ediyordu. Barakamız sıcacıktı. Şömineyi hiç söndürmemeyi başarmıştık.

Ben kalkıp odamdan çıktığımda Rüzgar, Kuzey ile beraber el arabalarıyla odun getiriyor, Ardayla Egemen de gelen odunları şöminenin sol tarafında ki derin odun sandığına istifliyorlardı. Çağan kalkmış, Melih, Tarık ve Tuna'yla çoktan kahvaltıya başlamıştı. Elektriğimiz halen yoktu ve yanan LED Lambaları Yiğit, Meriç ile söndürüyor, kalan pillerini kontrol ediyorlardı. Anıl ile Onur ise akşam şömine karşısında yayılan minder, battaniye ve benzeri yaygıları toparlıyorlar, ortalığı düzenliyorlardı. Yiğit, işini bitirince yemek masasına oturduk, pencereden dışarı baktık. Yağmur duracağa hiç benzemiyordu. Böyle olunca da dışarıda bir faaliyet yapmak epey zor olacaktı. Biz neler yapılabileceğini konuşurken Batu geldi. Batu Siyah Pançosunu çıkartırken Meriç, Batman geldi esprisi yaptı. Batu'nun üzerinde ki arazi kıyafetleri siyah olduğu gibi giydiği panço da siyahtı. Kapının içerisinde pançoyu gülerek çıkarttı, askıya astı. Sırt-çantasını çıkarttı, onların sırt-çantası bizimkilerden daha uzundu. Yani ince uzun gibiydi, girişte ki sedirlerin üzerine iç kapının içine koydu. Botlarını çıkarttı. İçeri girdi, hemen yanımıza geldi. Aşağıdan teknik ekip bekliyorlarmış, bu büyük jeneratör sorununu çözmek için. Bu arada Elektrik Şirketi de kesintiyi çözmeye çalışıyordu. Bilgileri aldıktan sonra Yiğit, Batu'ya bugün dışarıda faaliyet planlamak istediğini ama yağmurdan fırsat bulamayacağımızdan korktuğunu falan anlattı. Yağmur da dışarı çıkılmaz diye bir kural yoktu doğal olarak ama dün akşam üzerinden beri sürekli yağan yağmur toprağı çamur yapmıştı. Ayakkabılar çamur olacaktı, belki bileklere kadar çamura batacaktık. İstediğimiz yerde oturamayacaktık, her yer ve her şey ıslak! Böylece yağmur dinene kadar baraka içinde vakit geçirilmesi gerektiğine karar verildi. O zaman da yeni bir soru ortaya geldi. Ondört kişi bir barakada neler yapabilirdi?

Bizim Mutfak Grubunun çok bir sorunu olmazdı, onlar tam öğün yemek çıkarmak ile bütün gün uğraşabilirlerdi. Odun taşımak ta odun sandığının kapasitesi ile sınırlıydı. Böylece karar alındıktan sonra, aniden hayat yavaşladı. Baraka vakit geçirmek için keyifli bir yerdi. Rüzgar, Kuzey, Arda ve Egemen, verandaya çıkıp orada oturup yağmuru izleyip sohbete daldılar.

O gün akşamüzeri, koyu yağmur bulutları yüzünden hava da erkenden karardı. Gelen haberle de bu gece de elektriğimizin olmayacağını öğrendik. O günün tamamını barakada geçirdik ama hiç kimse de hiç bir şeyden şikayet etmedi. Günün en mükemmel tarafı, her zor zamanda olduğu gibi Çağan'ın yemekleri oldu. Yani Çorbasından tatlısına kadar herşey mükemmel olmuştu, buna ikramlar da dahildi. Mutfağımızdan herkes çok memnundu. Akşam yemeğinden sonra da yine LED Lambalarımızla Şömine karşısında herkes yerlerini aldı. Tuna'nın enteresan hikayeleri başladı. Tuna, şehirde olduğumuz zamanlarda böyle akşamlar için hikayeler biriktirmişti ama hepimiz esas Meriç'e şaşırdık. Meriç, mahallede yaz geceleri toplanan çocuk ve gençlerin birbirlerine anlattıkları korku hikayelerinden örnekler anlatmaya kalkınca önce herkes gülümseyerek dinlerken, Meriç hikayesinin derinine doğru indikçe herkes Meriç'in anlattığı hikayesiyle yarattığı ambiyans herkesi sarmaya başladı. Bana komik gelen ise Aşağı Mahalleden gelen Onur ile Yankı'nın da bu hikayelere aşina olmalarıydı. Sonuçta Yukarı Mahallede yaşananlar, aşağı mahallede de yaşanmıştı. Mahalle ortamı şaşırtıcı derecede benzerdi ve ilk defa da ayrı taraflarda olsalar da ortak paydalarını fark ediyorlardı. 

FIRTINA, Sezon XIIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin