¹

199 30 17
                                    

bilinmeyen numara:
önce hafif bir şaşkınlıkla bakıyorsun kardeşine, sonra gülümsüyorsun ağır ağır. ardından tüm yüzünde güller açıyor adeta. gözlerin kısılıyor gülünce. ve ben, seni izlerken deliriyorum.
saliha şahin, beni delirtiyorsun.
bunu nasıl yapıyorsun? hiçbir fikrim yok ama bunu yapmaya devam et çünkü çok hoşuma gidiyorsun.
ve ben bundan keyif alıyorum.

saliha:
kimsiniz?
hayranlarımın olması çok normal, milli voleybolcuyum ama bu kadarı fazla özele giriyor.
rica ediyorum, rahatsız etmeyin.

bilinmeyen numara:
hayranınım ama sadece o kadarı ile kalmadım merak etme.

saliha:
engellemek durumunda kalacağım, iyi günler.

bilinmeyen numara:
yeniden yazmak durumunda kalacağım, iyi günler.

*bu numarayı engellediniz*

*



bilinmeyen numara:
beyaz tenine çok güzel gidiyor.
mükemmel görünüyorsun.

saliha:
yine sen değil mi?

bilinmeyen numara:
yazacağım demiştim:)

saliha:
menajerimle konuşup bu işi daha üst seviyeye taşırsam ne yapmayı planlıyorsun

bilinmeyen numara:
yapsaydın çoktan yapmıştın
yapmayacağını biliyorum.

saliha:
kim olduğunu öğreneyim bari

bilinmeyen numara:
sana çok yakınım
ve bir o kadar da uzak

saliha:
bu da ne demek şimdi

bilinmeyen numara:
bilmece saliha.
çözmeyi dene.
(görüldü.)

---

bilinmeyen numara:
ağlıyor musun sen?
ağlıyorsun.
güzel gözlerinden yaşlar akıyor.
yüzünü buruşturmuşsun, burnun kızarmış.
ağlama saliha, içimi parçalama.

saliha:
sus sende.
sinirimi bozuyorsun.

bilinmeyen numara:
takım arkadaşlarından teselli iste.

saliha:
kimse ağladığımı görsün istemiyorum.
ama hande gelecek birazdan, o erken çıkıyor duştan.
toparlanmam lazım.

bilinmeyen numara:
gidiyor musun?
saliha?
hey?

*

hande telefonunu cebine koyup hırkasının fermuarını çekti. kapının arkasından çıkıp içeri girdiğinde peçete ile göz yaşlarını silen saliha'yı fark etti. kaşları çatıktı ve hafif bir tebessümü vardı hande'nin. "saliha, iyi görünmüyorsun." hande ona doğru adımladı ve saliha'nın önünde durdu. saliha burnunu çekmişti ve başını eğmişti. hande'ye çok dert yakınırdı ama şu an konuşma isteği yoktu içinde. sadece dizlerini kendine çekip ağlamak istiyordu. kaçmak istiyordu belkide. evet, kaçmak."iyiyim."

"ne oldu? sorun ne?" saliha iç çekip ellerini saçlarından geçirdi. "öyle birkaç yorum falan gördüm. maç sonrası klasik şeyler. iyiyim ya, duygusallaştım bu ara ondan oldu." saliha, hande'nin yanından geçip gidecekken hande onun kolunu acımayacak bir şekilde tutmuştu.

"kimseyi umursama," dedikten sonra saliha'nın yanağını öpmüştü ve kokusunu içine çekmişti. "toparlanacaksın, inanıyorum." baş parmağı ile elini okşadığında saliha gülümsedi.

"teşekkürler, iyiki varsın hande."

hande bu sözlerle gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi. içindeki her duygu saliha'ya aitti. sevinç, hüzün, öfke, kızgınlık, şaşkınlık, kıskançlık ve daha nicesi... saliha ona yaşadığını hatırlatıyordu. saliha ile eksik parçaları tamamlanıyordu. ve onun bir kelimesi ile dahi parçalanabilirdi. hayatında iki dönem vardı. saliha'dan öncesi ve saliha'dan sonrası. genç kadın hande'nin yaşama olan bağlılığını arttırıyordu. hayatı sevmeyen hande, saliha'yı görünce hayata bağlanıyordu. aşkın tanımı herkes için değişkenlik gösterirdi. herkes aşkı farklı tanımlardı. kimisi sevgiyi, kimisi emeği gösterir belkide.
aşkın ciddi bir akıl hastalığı olduğunu söyleyen platon'dan tutun, 'ben aşk nedir bilmem. eski kafalıyım. bir seni bilirim. bir de adın geçince sıkışan kalbimi...' diyen atilla ilhan'a kadar gidebilirsiniz.

hande en çok bu iki tanımı beğenirdi. aşk bir delilik, bir hastalıktı bazen. bazen ise kalbinizi sıkıştırıp sizi krize kadar zorlayabilirdi. hande'nin bildiği bir şey daha vardı ki, saliha'ya sonsuz bir sevgi duyuyordu ve önüne kimse geçemezdi. hayatını onunla süslemişti. her şeyi ona adayabilirdi.

düşüncelerinden zar zor sıyrılan hande karşısında ağlayınca bir tanrıça'ya dönüşen kadının ıslak yanaklarını sildi. "sende iyiki varsın güzelim." demesiyle saliha sesli denebilecek şekilde güldü. "kahve almaya mı gitsek? canım çok çekti."

"sen toparlan. ben alıp gelirim." dedi hande göz kırparak. saliha kaşlarını çatıp hande'nin bileğini tuttu. "hangisinden alacağını nereden bileceksin? siparişimi almadın." diyip alt dudağını büzmüştü. sahte öfkesine karşı hande gülmüştü.

"en sevdiğinden alacağım işte." saliha dudaklarını birbirine bastırıp hande'nin bileğini bıraktı. "latte yani..." diye mırıldandı.

"evet, ondan." dedi hande eliyle geçiştirip odadan çıkarken. saliha arkasından bakarken en sevdiği kahveyi nasıl ezbere bildiğini sorgulamadı. kardeşi elif ve oda arkadaşı yasemin bilmiyor diye hande de bilmeyecek diye bir kanun yoktu. hafızası güçlü olabilirdi.

hande kahveler ile geri geldiğinde saliha'yla birlikte dışarı çıkmışlardı. herkes salonda maç sevinci yaşarken onlar dışarıda kahve içeceklerdi. hande çimenlerin üstüne direkt oturmuştu. saliha da onun gibi yere çöküp hande'nin omzuna başını yaslamıştı. yorgunluğunu alacak biri varsa o da hande'ydi.

"kalbin mi atıyor senin?" hande'nin biraz alay kattığı sorusuyla saliha başını kaldırıp ona baktı. "ne? herkesin kalbi atar." gibi saçma bir cümle kurdu ardından. hande kahkahalara boğulurken saliha kaşları çatık bir şekilde ona bakıyordu. hafif çekik gözleri iyice kısılmış, gamzesi ben buradayım dercesine kendini belli etmişti. her zaman ki gibi maç için ördüğü saçlarından çıkan kısa saç tutamları o gülerken rüzgarın etkisiyle uçuşuyordu. saliha bir tabloyu izlediğini düşünmüştü bir anlığına.

"hızlı atıyor demek istemiştim büyük şahin." saliha omuz silkip yine alt dudağını büktü. "yo, normal." diyerek geçiştirmeye çalıştı. ancak hande'de peşini bırakmak gibi bir istek yoktu.

"pek öyle değildi sanki."

saliha ofladı ve hande'nin omzuna vurdu. "kahvemi içeceğim." diye sitem etti. hande başını sallayıp kıs kıs gülerken kahvesini içip ona arada öfkeli bakışlar atan saliha'yı hayran olduğunu belli eden bir bakış ile izledi.

hande x saliha || bilinmeyen numaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin