7

391 15 10
                                    


Bol yıldızlarla, keyifli okumalar...

*

Ayaklarının dibinde duran renkli örgü çantası, elindeki analog kamera ile top oynayan Kurt'u fotoğraflamayı düşündü. Kendine yük olduğunu düşündüğü çantasını boynuna asarak, küçük adımlarla sahaya doğru adımladı. Yaklaştı ve çocukların bulunmadığı bir ağaç arkasına minik bedenini sakladı. Onu görürlerse, Kurt'u da sevmeyeceklerini düşündü. Çam ağacının gövdesinden tutunarak kafasını, ağacın köşesinden bir sincap misali çıkararak izlemeye başladı.

Tüm çocuklar heyecan ile ayağa kalktığında, maçın sonu olduğunu düşündü. Elindeki kamerayı, açarak göz hizasından sabitledi. Sağ gözünü kapatarak, Kurt'un bir fotoğrafını çekti. Kıpkırmızı olmuş yüzü, ıslak yeşil tişörtünden sarkan zincirindeki yüzük, siyah şortu ile ayağındaki topu kale denen yere doğru hırsa bürünmüş yüzüyle, sürüyordu. Hazır da bekledi. İnanıyordu minik kız, onun yeneceğine. Ayağındaki topa son kez vurduğunda, bir fotoğraf çekmeyi başardı. İyiydi bu işte, ne de olsa abisi öğretmişti. Ara sıra kaybolarak, dolu dolu fotoğraflarla gelen abisinden öğrenmişti.

Elindeki kamerayı gözlerinden çekerek, olduğu yerde kamera tutan ellerini yukarı kaldırarak zıpladı. Sevindi, içinden herkes gibi Kurt'u sayıkladı.

Kamerasını tekrar gözlerine hizalayarak bir de gülen fotoğrafını çekmek istedi. Sonrasında ona gösterirdi. Kameranın düğmesine bastığında içinden attığı sevinç çığlıkları sessizliğe boğuldu, minik elleri sıkı sıkı sarıldı, kamerasına. Gözlerinde hüzün belirdi. Kurt, başka bir kıza sarıldı. Üstelik kendine şişman diyen çocuklardandı.

Hani arkadaşlar birbirlerini desteklerdi? Kendisinin kavga ettiği Kamil ile komşu olmalarına rağmen konuşmuyordu, artık.

Yutkundu. "Herkesin başka arkadaşları olabilirdi kine!" diye sesli bir şekilde mırıldanarak, ağacın arkasına tüm bedenini sakladı. Ya onu unutursa? Ya o kızla daha iyi anlaşırsa, alışmıştı artık Kurt'a. Sanırım, yine mum yakarak kendi yolunda adımlayacaktı.

Bedeninin yarısını, ürkekçe ağacın arkasından çıkardığında çocuklar sahanın ilerisindeki parka ilerlerken Kurt'un yanı başında ilerleyen kız, kaşlarını daha da çatmasına neden olmuştu. Kurt'a bir şeyler anlatıyor, Kurt'ta etrafa bakınıyordu. En iyisi arkasını dönerek, bugünü hiç yaşanmamış saymasıydı.

Ağacın gövdesinden ayrılarak, arkasını döndü. İlerledi, ilerledi, ilerledi. Dönmedi ardına. Yavaş yavaş usul adımlarla gidiyor, duraksayarak etrafı fotoğraflamayı ihmal etmiyordu. Duraksadı önüne çıkan gülfidanı ile. Goncaları yeni açıyordu, kırmızı güllerin. Yaklaştı, ayakucunda yükseldi. Kamerayı gözlerine yaklaştırarak fotoğrafını çekmek istediğinde dengesini kurmadığı için fidanın üstüne düşmemek için sol eliyle tutundu önündeki Gülfidanına. Gözlerini açmadı. Canı yanmıştı, gözlerini kapalı tutması gerekti. Ancak acısı bir türlü geçmiyordu. Ellerini gülfidanının gövdesinden çekerek gözlerini açtı. Gülfidanı iyiydi. Gül, iyi değildi. Avuç içlerine batan Gül'ün dikenleri canını acıtıyordu. Bakışları avuç içlerinde takılı kaldı bir süre. Gözyaşları avuç içlerinde son buldu. Kendi çıkaramaz, annesi çıkarmazdı dikenleri. Abisini bekleyecekti.

Gözyaşlarını sildi. Kamerasını sağ eli ile sıkı sıkı tutarak, artık evine adımlaması gerektiğini bilerek, ilerledi.

"Cimcime! Nereye böyle?" diyen bir sesle adımları duraksadı. Derin bir nefes alarak, arkasını döndü. Elinde topu, kıpkırmızı yanakları ile tebessüm ederek kendisine bakan Kurt'a kısa bir an cevap vermemeyi düşündü. Ancak bu yanlış olurdu. Başka arkadaşları olurdu, çocukların.

PİNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin