Y/N: Bu hikaye kendi gerçekliğimizde değil alternatif bir evrende geçmektedir. Tarihi anlamda hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Jackson'ın ismi Jia Er olarak geçecektir. Keyifli okumalar...
Hırçınca esen rüzgar genç adamın uzun saçlarını uçuştururken yanaklarını yalayıp geçiyordu. Bacaklarının altındaki atın dizginlerini arzusuna göre çekiştirirken yüzünde ciddi bir ifade hakimdi. Geniş ve açık platoda özgürce ilerlerken atını dehleyip hızını artırdı. Çikolata kahvesi, parlak tüylere sahip atı onun buyruklarını yerine getirirken sahibiyle senkronize bir şekilde koşmaktan memnundu. Güneş altın ışığını gökyüzüne bıraktığı sıralarda atının dizginlerini açık çimenliklerden evinin yoluna doğru çevirdi. Anayol üzerindeki mermer, oymalı çeşmeye doğru yol aldıktan sonra atına dönüş yolunda ihtiyacı olacak suyu verip kendisi de elini yüzünü yıkayarak yüzünü nemlendirdi. Çeşmenin altına dudaklarını dayayıp kana kana serin suyu içerken atlı arabanın sesini duymasıyla kaşlarını çatarak bakışlarını yola çevirdi. Atlı arabanın sürücüsü onu görmesiyle arabayı durdurup gencin yanına geldi.
"Sizi karşıma tanrı çıkardı efendim! Buralı mısınız acaba? Şehir merkezinden buraya müşterimi getirmem gerekti fakat buralara pek hakim olamadığım için yolu kaybettim sanırım."
Genç adam nemli saçlarını parmaklarıyla geriye tararken ciddi ifadesiyle karşısındaki yaşlı adamı süzdü.
"Nereyi arıyorsunuz? Buralıyım, yardımcı olabilirim."
"Oh çok şükür! Lim Malikanesini arıyordum. Müşterim yurt dışından gelmiş, buraları bilmiyormuş. Ben de bilmediğim için sora sora geldim buralara."
Genç kaşlarını çatarak karşısındaki adama baktıktan sonra bakışları arabaya doğru yöneldi. Bu sırada arabadan uykulu gözlerle yirmilerinin ortasında, oldukça fit görünümlü bir genç inip savsak adımlarla sürücünün yanına geldi. Gencin gözleri uykulu sersemi parçalarına ayırırcasına inceliyordu.
"Bulamadınız mı yolu bay Kang?"
Uykulu, puslu sesi duyar duymaz irkilmişti genç. Böyle bir görünüşten böyle bir ses duymayı beklemiyordu belli ki.
"Ben Lim Jaebeom, siz de Wang Jia Er olmalısınız. Babam sizin geleceğinizi söylemişti."
Jaebeom ciddi bir tonla uykulu genci hafifçe başını eğerek selamladığında genç adam bakışlarını onun varlığını yeni fark etmiş gibi ona çevirip iri gözleriyle kısa bir süre onu süzüp başını salladı ve onu selamladı. Bu sırada sürücü bay Kang sevinçle ona baktı.
"Ah, bay Wang'ı karşılamak için mi gelmiştiniz yoksa?"
"Hayır, yolum buraya düştü sadece."
Jaebeom'un ses tonundaki 'ne münasebet' alt metini herkes tarafından sezilmişti.
"Bize yolu gösterirseniz çok müteşekkir oluruz efendim."
Yaşlı sürücü mahcup bir tebessüm sunduğunda Jaebeom silik bir tebessümle, "tabii," diyerek atının yanına doğru adımladı. Atına adımlamadan Jia Er'a kısa bir bakış attığında Wang, dudağını büzerek arabasına adımladı. Jaebeom atına atlayıp yolu gösterirken midesine yerleşen ezici histen rahatsız olmuştu.
Lim malikanesine sık sık misafir gelir giderdi. Jaebeom bu duruma doğuştan alışkındı. Babasının sık sık yaptığı iş seyahatlerine, özellikle yaz aylarında malikanelerinde ağırladıkları iş arkadaşlarına alışkındı. Fakat ilk kez Bay Wang gibi genç ve kendi yaşlarına yakın bir misafir ağırlanıyordu ve bu durum onun omuzlarına epey bir yük bindirmişti. Babası bir hafta önceden ona ağırlayacakları misafirden bahsetmiş, onunla iyi geçinip arkadaş olmasını rica etmişti. Alışılmadık bu durum Jaebeom'u oldukça rahatsız etse de pek ses etmemişti, ailesinin onun için yaptıklarını göz önünde bulundurunca ödemesi gereken küçük bir bedel gibi göründü gözüne.
Wang Jia Er'ın babası Jaebeom'un babası ile uzun yıllar çalışmış, birlikte epey iyi ticari ilişkiler geliştirmiş, birbirlerine oldukça yardımcı olmuşlardı. Jia Er'ın babası, eşini genç yaşta kaybettikten sonra kendini işine adamış, Jia Er'ı refah içinde yetiştirip büyütmeye odaklanmıştı. Neyse ki hedefine ulaşmış, Doğu Asya'nın hatırı sayılır tüccarlarından biri olmuştu. Jia Er'a yüklü miktarda miras bırakarak ani bir şekilde hayata gözlerini yumduğunda henüz 24 yaşında olan Jia Er oldukça sarsılmıştı. Ne yapacağını bilemez haldeki anlarında ona Jaebeom'un babası Bay Lim elini uzatmış, desteğini üzerinden hiç çekmemişti. Bu sayede iki sene içerisinde kendini toparlayıp babasının işini devralıp işleri ileri götürmeye başarmıştı. İki sene içerisinde kıtaları arşınlayıp babasının mirasını sürdürmüştü. Onun bu başarısı Bay Lim'i de oldukça gururlandırmıştı. Bu nedendir ki ona yaz aylarında bir başka güzel olan malikanelerinde yazı geçirmeyi teklif etmişti. Ona hem aile ortamını yaşatmak, hem de kazançlarının üzerine dinlenme şansı vermek istiyordu Bay Lim. Jia Er bu teklifi ilk başta reddetmek istese de kabalık etmek istemediği için kibarca kabul etmişti.
Ve şimdi, bu davete icabet etmek üzere arabasıyla malikaneye doğru yol alıyordu. Jaebeom'un öncülük ettiği yolculuk sırasında uykusunda dağılan saçını düzeltip kendisine çeki düzen verdi. Toprak yolda gürültülü ve sarsıntılı bir şekilde giden araba yavaşlayıp bir süre sonra durduğunda Jia Er boğazını temizledi. Arabasının kapısı malikanenin hizmetçileri tarafından açılıp güler yüzle karşılanırken Jaebeom'un annesi ve babası hızla onun yanına doğru adımladılar. Bu sırada Jaebeom atını ahıra götürmekle meşguldü.
"Hoş geldiniz! Ah sizi evimizde görmek ne büyük mutluluk!"
Jaebeom'un annesi onun omuzlarını güneş gibi parıldayan bir yüzle kavrayarak selamladığında Jia Er parlak bir tebessümle kadını selamladı. Jaebeom'un babası samimiyetin dozunu artırıp Jia Er'ı kollarının arasına alarak selamladı. Jia Er bir anda üzerine gelen samimiyet ve sıcaklıkla afallasa da halinden memnun bir şekilde tebessüm etti. Selamlaşma faslı bitmeden Jaebeom geri döndüğünde babası onu omzundan kavrayıp yanına çekti.
"Wang, sana sık sık bahsettiğim küçük oğlum Jaebeom, gerçi siz tanışmışsınız ama bu kerata pek sıcak karşılamamıştır seni. Yeni biriyle tanışacağı zaman ne yapacağını bir türlü öğretemedik."
Jia Er iri gözlerini Jaebeom'a çevirdiğinde Jaebeom babasına gözlerini devirmekle meşguldü.
"Öyle demeyin, oğlunuz yetişmeseydi şu an yollarda kaybolmuştuk. Kibarlık edip bizi buraya kadar getirdi."
Jaebeom yaptığının çok da büyük bir şey olmadığının farkında bir vaziyette karşısındaki adama hafifçe gözlerini kısarak baktığı sırada babası omzunu sıkıp güldü.
"Denk gelmenize ben de sevindim. Oğlum sana odana kadar eşlik etsin de dinlen, epey yorgunsundur."
Jia Er kibarca başını sallayıp teşekkür ettikten sonra arabadaki eşyalarının yanına gidip açıkta duran saksıyı eline aldı ve Bayan Lim'e uzattı. Saksıda iki ince sopaya kurdeleyle bağlanmış iri çiçekli mor orkidenin salkımları kadının neredeyse nefesini kesmişti.
"Adalardan buraya geçmeden gördüm. Bay Lim çiçek yetiştirmeyi çok sevdiğinizden bahsetmişti, beğeneceğinizi düşündüm."
"Beğenmek ne kelime, bayıldım! Hayatımda hiç bu kadar güzel ve gösterişli bir orkide görmemiştim. Çok teşekkür ederim canım, çok incesin."
Jia Er mütevazı bir şekilde tebessüm edip, "rica ederim. Hassas bir şey olduğu için size hemen vermek istedim. Hoşunuza gidecek bir sürü şey var daha eşyaların arasında." dediğinde Bay Lim başını hafif yana eğip homurdandı. "Ne zahmet ettin! Ben seni buraya bunun için çağırmadım." Jia Er gülümseyerek başını eğdi. "Biliyorum efendim, emeklerinizin karşılığında ufak bir jest sadece benimki." Bay Lim başını sallayarak gülümserken tek kolunu Jackson'ın omzuna sardı.
"Pekala, öyle olsun madem. Evimize hoş geldin."
......................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise//Jackbeom
FanfictionJaebeom geniş platonun yeşilliklerinde atıyla son sürat ilerlerken kaderinin tamamen değişeceğinden habersizdi. //Jackbeom//