Yine bir kahvaltı sofrasına yeni oturulduğu sırada hizmetli Bayan Lim'in yanına gelip istediği malzemelerin depolarında olduğunu ve istediği yemekleri öğlene kadar yetiştireceklerini bildirmişti. Bu sırada kahvaltısını yapan Jaebeom kaşlarını çatarak annesine baktı.
"Hayırdır anneciğim, misafirimiz mi gelecek bu kadar şeyi hazırlatıyorsun?"
"Evet Bayan Cha ve kızı gelecekler öğlene. Sana söylemeyi unutmuş muyum?" dedi annesi yapay bir şaşkınlıkla. Jaebeom kaşlarını kaldırarak annesine bakarken, "unutmuşsunuz herhalde." dedi mesafeli bir tonla.
"Ben de bugün Bay Wang ile çevrede küçük bir gezinti yapmayı planlıyordum. İki gündür evde kaldık sıkılmışlardır kendisi, değil mi Bay Wang?" Jaebeom bakışlarını Wang'a yönelttiğinde ortamda gezinen gerginliği hisseden Wang şaşkın bakışlarını toparlayıp hızla başını salladı.
"Evet, biraz gezinti yapmak iyi gelir, çok iyi düşünmüşsünüz. Erkek erkeğe vakit geçirmeyeli epey zaman oldu. Yanlış anlamayın beni Bay Lim fakat yaşlı beyefendilerin muhabbeti çok sıkıcı olabiliyor bazen. İnsan Jaebeom gibi genç ve üretken birinin fikirlerini duymak istiyor bazen."
Jaebeom'un dudağının kenarı çok silik bir şekilde kıvrılırken Bay Lim alaylı bir kahkaha attı.
"Bizim gibilerin muhabbetinin pek sıkıcı olabileceğinin farkındayım. İyi düşünmüşsün Jaebeom, Bay Wang'ı güzelce gezdir."
Jaebeom başını sallayarak, "tabii ki." dediğinde annesi ona kaçamak bir bakış atıp başını iki yana sallayarak sofradan kalktı. "Size afiyet olsun, benim işlerim var."
Jaebeom ifadesiz yüzünü bozmadan kahvaltısını yapmaya devam ederken Wang'a dönüp, "rahat ve yıpranmasından korkmayacağınız bir şeyler giyinin. Gideceğimiz yerler biraz engebeli." dedi düz bir şekilde. Jia Er sıcak bir şekilde gülümseyip, "siz öyle diyorsanız," dedi hafifçe kaşlarını kaldırarak.
Wang Jia Er geleli iki hafta olmuştu. Bu süreçte Jaebeom'la iletişimi inişli çıkışlıydı. Bazı anlar geliyor bir konu hakkında uzun uzadıya tartışıyorlar, bazı anlarda da hiç konuşmadan günü geçiriyorlardı. Bu süreç içerisinde Jia Er birkaç kez Bay Lim ile birlikte iş adamlarının olduğu davetlere katılmıştı. Bu günlerde Jaebeom evin sessizleştiğini fark edebiliyordu. Wang gürültülü biriydi fakat onun gürültüsü Jaebeom gibi sessizlik ve sükunet aşığı birini şaşırtıcı bir şekilde rahatsız etmiyordu. Tabii bu durum yüz ifadesinden anlaşılabilen bir şey değildi. Jaebeom'un yüzü daima aynı düz, ne hissettiği belli olmayan ifadeye sahipti. Jia Er, Jaebeom'un kendisi hakkında ne düşündüğüne dair asla bir çıkarımda bulunamıyordu. Bu yüzdendir ki bugünkü teklifi karşısında oldukça afallamıştı.
Jaebeom eşyalarını ve atları hazırlatıp Jia Er'ı beklemeye başladı. Jia Er beyaz keten bir gömlek üzerine giydiği gri keten yelek ve aynı yeleğin renginden bir pantolonla yanına geldiğinde Jaebeom'un gözleri onun açıkta kalan göğsü ve yeleğinin sardığı beli ve geniş omuzları arasında gidip geldi.
"İkinci at kimin için?" sordu Jia Er parıldayan gözlerle.
"Sizin?" Jaebeom kaşlarını sorgularcasına kaldırdığında Jia Er gergin bir şekilde gülmeye başladı.
"Uhm... şey yalnız şöyle bir sorun var..." Jia Er gergince bakarken Jaebeom, "at binmeyi bilmiyor musunuz?" diye sordu şaşkınlıkla. "Binmeyi bilmiyorum değil, binemiyorum." Jia Er ona devlet sırrı söyleyecekmişçesine bir ciddiyetle yaklaşıp, "binmeye korkuyorum." diye fısıldadı. Jaebeom ona birkaç saniye boş baktıktan sonra güçlü bir kahkaha patlattığında Jia Er kaşlarını çatıp omzuna hafifçe vurdu. "Hey! Bu kadar gülünecek bir şey yok!" Jaebeom kendini tutamayıp gülmeye devam ettiğinde Jia Er kollarını göğsünün altında bağlayıp ona sert bir bakış attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise//Jackbeom
FanfictionJaebeom geniş platonun yeşilliklerinde atıyla son sürat ilerlerken kaderinin tamamen değişeceğinden habersizdi. //Jackbeom//