Odasındaki oymalı boy aynasının karşısında saçlarını tarayıp üzerini düzeltti genç adam. Boynundaki zümrüt yeşili ipek fuları güzelce bağladıktan sonra beyaz, ipekli gömleğinin kollarını düğmeledi. Siyah yeleğini son bir kez düzelttikten sonra aynada kendi yansımasını izledi son bir kez. Üzerindeki şık kıyafetler onun yüzünün güzelliğini iyice ortaya çıkarmıştı. Fiziğinin güçlü fakat zarif duruşunu vurguluyordu her bir parça. Fakat onun yüzünde hüzünlü bir ifade, boğazında acı bir sertlik vardı.Günlerin birbirini kovaladığı sırada o günlerden bir gün Jaebeom'un arkadaşı Jinyoung ve ailesinin yeni restoranlarının açılış gününe denk gelmişti. Jaebeom orada şarkılarını söyleyip parmaklarının hünerini herkese dinletmişti. Performansından memnundu, Jia Er'ın ona iri gözleri ışıl ışıl bakarken "muhteşemdin," deyişinden de memnundu. Dışarıya bariz bir şekilde yansıtmasa da Jia Er ile samimiyetini ilerletmişti, kendi standartlarına göre. En azından ruhsuz porselen bebek gibi değil normal insan gibi davranıyordu. Bunda Jia Er'ın onu annesinin çöpçatanlığından kurtarması epey etkiliydi. Bir yerlerde Jia Er onun neden evlenmek istemediğini anlıyormuş ve buna saygı duyup onu korumak istediği için bunu yapıyormuş gibi hissediyordu. Çünkü sonrasındaki günlerde Bayan Lim ne zaman evlilik, Bayan Cha ve kızından bahsetse Jia Er büyük bir ustalıkla konuyu değiştiriyor, Bayan Lim'in kafasını karıştırıp konunun unutulmasını sağlıyordu.
Aralarında gelişen bu bağa taş koyan şey ise o gün ortaya çıkmıştı. Jinyoung'un uzaktan akrabası, bölgenin saygın ailelerinden biri olan Kim ailesinin kızı babası tarafından Wang'a tanıtıldığında Jaebeom havadaki çöpçatanlık kokusunu anında almıştı. 24 yaşında olan genç kız ihtişamlı bir hanımefendiydi. Peşinden koşanı çok olsa da kızın yüksek standartlarına pek kimse erişememişti. Kendinden emin dik duruşu epey erkeği de kendinden korkmasına sebep olmuştu. Fakat o akşam genç kız Wang ile konuşurken oldukça mütevazı ve kibardı. Jia Er reverans yapıp genç kızın saten eldivenli narin elini kavradıktan sonra üzerine tüy gibi bir öpücük kondurduğunda Jaebeom'un çenesi hiç kasılmadığı kadar kasılmış, bakışları hiç donuklaşmadığı kadar donuklaşmıştı. O akşam Jia Er, Kim ailesiyle ayak üstü sohbet ederken güçlü duruşu, güzel yüzü ve enerjisiyle çevresindekileri kendine hayran bırakmıştı. Jaebeom onun herkesle bu kadar samimi olabilmesinden oldukça rahatsız olmuştu. Midesi kasılıyordu.
Takip eden günlerde Jaebeom Wang'a karşı tekrardan mesafe alma kararı vermişti. Ondan olabildiğince kaçınıyor, sohbetlerine kısa cevaplar vererek yanıtlıyordu. Bunu niye yaptığının farkındaydı. Neden midesinin kasıldığının, öfkeyle dolu olduğunun farkındaydı fakat bu farkındalık işleri kolaylaştırmaktan ziyade her şeyi yokuş aşağı sürüyordu. Kazanın bir kilometre öteden geliyorum dediğini duymuş, aldırmamıştı. Gelmez zannetmişti. Gelse de atlatırım zannetmişti fakat öyle olmamıştı. Şimdi ise aynadaki yansımasına bakarken ihtişamlı görüntüsünün her zerresinden nefret ediyordu.
Kendisinden nefret ediyordu.
Böyle olmasından nefret ediyordu.
Aptallığından nefret ediyordu.
Ders çıkaramayışından nefret ediyordu.
Tüm azalarıyla her şeyinden nefret ediyordu.
"Jaebeom, araba hazır tatlım hazırsan çıkalım."
Annesi ne ara olduğunu anlamadığı bir anda odasının kapısında belirirken kadına başını sallayıp askılıktaki siyah ceketi üzerine geçirdikten sonra yanına gitti. Annesi yakasındaki mendili düzelttikten sonra ceketinin omuzlarını düzeltip oğluna geniş bir gülümsemeyle baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise//Jackbeom
FanfictionJaebeom geniş platonun yeşilliklerinde atıyla son sürat ilerlerken kaderinin tamamen değişeceğinden habersizdi. //Jackbeom//