19. yüzyılın son günlerinden güneşli bir günde Lim ailesinin çekirdek kadrosu kahvaltı masasında toplanmışken misafirleri de güler yüzüyle onlara katılmıştı. Misafirin gelişinin üçüncü gününde Jaebeom hiç olmadığı kadar ketum ve içe kapanıktı. Bir gün önce malikane çevresinde ailecek gezinip bahçelerinde piknik yapmışlardı. Neyse ki herkes bir arada olduğunda Jaebeom'un direkt olarak iletişime geçmesine gerek kalmıyordu ve bu sayede gereksiz bir samimiyet geliştirmiyordu. Ancak çekirge bir sıçramış, iki sıçramış, üçüncüsünde kaçınılmaz olana yakalanmıştı.
"Jaebeom, bugün için planın var mı?" sordu babası.
Jaebeom keskin gözleri normalden fazla irileşmiş bir şekilde babasına bakarken ağzındaki lokmayı yuttu.
"Odamda biraz çalışmayı düşünüyordum. Jinyoung benden restoranlarının açılışında küçük bir konser vermemi rica etmişti."
"Güzel! Jia Er'ın sana eşlik etmesinde sakınca yoktur, değil mi? Benim şehre gidip teslimatlarla alakalı küçük bir sorunu halletmem gerekiyor, kendisini yeni gelmişken peşime takıp boşuna yormak istemiyorum. Ayrıca hep senin şarkılarını canlı dinlemek istemişti, değil mi Wang?"
Wang iri gözleriyle Bay Lim'e baktıktan sonra boğazını temizledi.
"Elbette isterim ama Bay Lim'i zorlamak da istemem. Yalnız çalışmak isteyebilir."
Babası Jaebeom'a sorgu dolu bir bakış attığında Jaebeom bakışlarını tabağına indirdi.
"Sıkıntı değil, dinleyebilirsiniz."
Jia Er şaşkın bakışlarını ona yönelttiğinde annesi ve babası da ona etkilenmiş bir şekilde baktılar. Jaebeom bu sırada bakışlarından kaçınmak adına tabağındaki yumurta ile oynuyordu.
"Oh, ben biraz direniş beklerdim ama gayet güzel!" Bay Lim, Wang'a doğru eğilip, "çalışma odasına kolay kolay kimseyi almaz. Temizliğine bile sadece bir görevlimiz girebiliyor, eşyalarını karıştırıyormuş diğerleri." diye açıkladı. Jaebeom babasına ölü bir bakış attığında babası porselen fincandaki çayını höpürdetmekle meşguldü.
"Siz çalışırken ben de vişneli kurabiyemden yapayım madem! Bay Wang, övünmek gibi olmasın ama herkes kurabiyelerime bayılır buralarda. Öğleden sonra çayın yanında mükemmel gidiyorlar. Herkes tarif almak için bana geliyor ama sırrımın kendi vişnelerimiz olduğundan haberleri yok."
Bayan Lim kıkırdayarak çayından bir yudum aldığında Jia Er geniş bir tebessümle kadını onayladı. Kahvaltı yapıldıktan sonra Bay Lim şehre gitmek üzere arabasını hazırlarken Bayan Lim mutfağına, genç Lim de peşinde Wang ile birlikte çalışma odasına doğru adımladı. Cebinden çıkardığı anahtarla odasının kapısını açtığında Wang şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp, "gerçekten kimse giremiyormuş." diye mırıldandı. Jaebeom kapıyı açıp Jia Er'ı içeri buyur ettiğinde Wang temkinli adımlarla odaya girip iri gözleriyle odayı incelemeye başladı.
"Burası muhteşem. Kimseyi almamakta haklısın."
Duvara gömülü kitaplıklara aralık dudaklarıyla bakarken bakışlarını çalışma masasına yönlendirdi. Üzerinde duran defteri gördüğünde dudağının kenarına ufak bir tebessüm yerleşmişti. Odada yoğun bir şekilde kitap ve hafif bir şekilde mürekkep ile amber kokusu hakimdi. Amber kokusunun neye ait olduğunu çözememişti.
"Herhangi bir şeye dokunup yerini değiştirmediğiniz sürece istediğinizi yapabilirsiniz."
Jaebeom piyanosunun başına adımlarken mırıldandığı sırada başını ondan yana çevirmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise//Jackbeom
FanfictionJaebeom geniş platonun yeşilliklerinde atıyla son sürat ilerlerken kaderinin tamamen değişeceğinden habersizdi. //Jackbeom//