9

277 17 3
                                    


Bol yıldızlarla, yorumlarda buluşalım...

*

  Hava yağmurdan sonra açılmış buram buram toprak kokuyordu. Yavaş yavaş ötmeye başlayan kuşlar gün içine çıkıyorlardı, saklandıkları yağmur damlalarının ardından. Güzel, şen bir hava hâkimdi Mardin kapılarında.

Bu güzel havanın her zamanki gibi tadını en çok çıkaran yine çocuklardı.

Kurt ve Gül, bu tadı çıkaran çocuklardan da güzel havadan da oldukça uzak kalmayı tercih etmişlerdi. Şimdi, Huysuz Amca'nın bahçesinde ikisi de birbirine kaçamak bakışlar atıyordu; birisi çatık kaşlarıyla, birisi gülen suratıyla. Kimsenin adım atamadığı yere, Huysuz Amcalarını pes ettirerek girmişler, karşılarına da oturmuşlardı.

Bakışları karşısındaki yaşlı orta yaşlı adamı tartıyorken, "Huysuz amca! Şimdi sen babamdan da iyi askersin o zaman!" dediğinde merak içeren sesine eşlik eden kaşları garip bir biçime bürünmüştü. Muharrem Bey, karşısında ellerinde gül demetiyle oturan Gül'ü sadece izledi. Bir cevap vermedi. " Huysuz amca, dedim ya sana... Kalbin acırsa, bir daha huysuz amca demem. Söyle olur mu?" dedi bilmiş bir tavırla, bir yandan da saçlarını savurdu, sol elini gül demetinden çekerek. Babası kızdığı için söylemişti. Belki gerçekten üzülüyordur diye düşündü.

" Huysuz..." diyen Kurt anlık refleksle gözlerini kapatarak, burnunu kırıştırdı. "Yani Muharrem Komutanım!" diye devam etti, gerginlikle. Ellerini ovalıyor, dizlerini titremesine engel olmak için direniyordu. Gül'ün rahat tavrının aksine hiç rahat değildi. Ara ara Gül'e sert bir bakış atıyordu. "kusura bakmayın. Gül, kendimi gül dikenlerinin içine atarım deyince, gelmek zorunda kaldım." Karşılarında oturdukları andan bu yana yüz ifadesi değişmeyen adam, bir anda kahkahaya boğulmuştu.

Tebessüme bürünene kız çocuğu, "Böyle güleceğini bilseydim çok önceden atardım kendimi, Huysuz amca..." dediğinde Kurt'a da cevap vermeyi ihmal etmedi. " Sen de dedin, sen atarsan bende ardından atarım dedin..." diyerek kendine hak payı çıkarmaya çalıştı.

"O öyle değil ki gül, sana zarar gelmesin diye demiştim. Buraya gelelim diye demedim." Diye tıslarcasına konuştuğunda Gül, gözlerini devirerek tekrar Muharrem Bey'e döndü.

Muharrem Bey, sevecen bir tavırla " Gül, turnayı gözünden vurmuşsun." Diyerek Gül'e göz kırptı. " Hakiki arkadaş, böyle olur. Beklediğine değmiş."

"Şimdi senin arkadaşın Kerim Bey gibi mi. Ama biz asker değiliz." Diye afallamış bir surat ifadesine bürünerek, Kurt'a kaydı bir an bakışları. Kaşları havalanmıştı. Kerim Bey'de kimdi? Nasıl her olaya bu kadar hâkim olabiliyor diye düşündü, Kurt.

Kurt duraksamadı. " Ben asker olacağım ama..." dedi ani bir hızla.

Onu reddederek, "Ben olmayacağım ama..." dediğinde yine inada binecekmiş gibi bir hava verdi, Gül. " öyle olursa hakiki arkadaş olamayız..." diye eklediğinde sesi çıkmaza doğru yol alıyordu.

Kurt, Gül'e gözlerini kısarak baktı. "O zaman arkadaş olmayız bizde..." dedi. Hiç düşünmeden cevapladığında, Gül'ün gözünde beliren hayal kırıklığını fark ettiği anda cümleleri zihninde yankılanmaya başlamıştı. " başka şeyler oluruz, hemen üzülme..."

Gül, fısıldarcasına "Nasıl yani?" dedi.

"Ömür boyu sırdaş olursunuz, bence çok daha fazlası da olursunuz." Dedi Muharrem Bey, ikili çatışmayı bölerek. " İlla asker olmaya gerek yok. Hakiki arkadaşların ikisi de yakar."

PİNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin