6six

96 11 5
                                    

Ouzou ile barıştık sayılırdı.

Ancak bu Kota ve Reikanın arasının bozulmadığı anlamına gelmiyordu. Eminim ki barışırlardı. Yinede onları kavga ederken görmek beni üzmüştü. Onları epeyce bir süredir tanıyordum ve hep tatlı bir çift olduklarını düşünmüştüm. Sanırım ilişkilerinin pürüzlerini saklamayı iyi beceriyorlardı.

Bu konuda en büyük destekçileri kuşkusuz; Ouzou ve Ryuujiydi.

Hepsini iyi kötü severdim fakat böylesine zararlı bir ilişkiyi ayakta tutmak tehlikeliydi. Ve ben bunun amacını hâlâ daha anlayamıyordum. İlişkileri yalpalayarak yıllarca devamlılığını sürdürmüş gibiydi...

Bugün okulda kayda değer pek bir şey olmamıştı. Her zamanki gibi Kota ve Reika "kusursuz" olarak tanımlanan ilişkilerini insanlara sunmuş, kızlarsa tonlarca övgü ve kıskançlık içeren yorumlarda bulunmuştu.

Yung amcadan dükkanın anahtarını almayı başarmıştım. Pekte zor olmamıştı. Ailemi bilirdi. Babam demeye kalmadan sorgulamaksızın anahtarı elime tutuşturup konuyu kapatmıştı. Beni babamdan pek çok kez kurtarmak istemişti ancak henüz buna gerek duymuyordum. Hakkımda iğrenç dedikodular ve hakaretler duymaktansa babama katlanabilirdim.

Gerçekten!

O kadar da kötü değildi...

Kimi kandırıyorum ki?..
O kadarda kötüydü.

Dükkanın arkasındaki oldukça küçük depoda duran tekli koltukları olabildiğince sessiz bir şekilde içeriye getirdim. Ardından ikisini başlıkları birbirine bakacak bir şekilde yerleştirdiğimde, boyuma denk gelmesede yatabileceğim bir alan oluşmuştu. Çantamı yastık niyetine koltuğa fırlatıp oturdum. Dükkanın kapanmasına beş dakikadan az kalmıştı. Zaten genelde kapanmasına bir buçuk saat kaladan sonra buraya kuşlar bile uğramazdı. Yung amcaysa canı istediğinde çekip giderdi. Bugün burada kalacağımı bildiğinden dahada erken gitmiş olmalıydı.

Tam koltuğa uzanmış, gözlerimi kapattığım sırada dükkanın kapısı açıldı.
Gözlerimi hafifçe aralayıp ayağa kalktım. Zaten beş dakika dolmadan dükkanı kapatamazdım. Bu yüzden henüz uyumak gibi bir düşüncemde yoktu. Kapıyı aralayan yüze baktığımda tanıdık bir sima gördüm.

Theo buradaydı.

"Selam, Theo." Dedim sorgularcasına çıkan sesimle. "Hayrola?" Diye mırıldandım kızıl saçlarımı omuzlarımın gerisine atarken. "Neden burada kalıyorsun?" Diye sordu düz bir sesle. "Bunu zaten biliyorsun." Dedim gülerek. Ardından kafamdaki hafif kızarıklığı gösterdim. Soranlara, "kafamı dolaba çarptım." Diye yalanlar uydurduğum kızarıklıktı bu. Boş bakışlarıyla beni süzmeye devam ettiğinde gözlerimi devirdim ardından koltuğun kol koyma yerine oturdum. Onun yanında oldukça rahattım. "Bunu sormaya mı geldin?" Dedim sırıtarak. Hâlâ beni davet etmek için bir şansı vardı. Sadece öyle ümit ediyordum.

"Neden o züppe seni evine almıyor?"

Bahsettiği kişi Ouzou idi. Onu sevgilim sanıyordu. Beni bu şekilde kabullenmesi işime gelirdi. Tabii hayatından çıkartmadığı sürece. Çünkü Theo'ya karşı içimde en ufak bir aşk kırıntısı beslemiyordum. Bunu tek sebebi kendisi ve vazgeçemediği takıntısıydı.

"Çünkü ben gururlu bir kızım." Dedim olabildiğince rahatsız edici gülüşümü suratımdan eksik etmeden. "Sevgilimin benim için endişelenmesini istemiyorum." Dediğimde kaşlarını çattı. "Endişelenecek." Kaşlarımı çattım. "Niyeymiş o?" Sorduğum sorulara mimik oynatmamak konusunda resmen diretiyordu. 

"Ben senin için her saniye endişelenirken," diye girdi cümleye. Öfke dolu sesiyle "O piç evinde huzurluca yatamaz." devam etti. "Ben hiçbir vasfım yokken bile seni sevgilinden çok düşünüyorum. Seninse tek önemsediğin şey siktiğimin parası değil mi, Takatou?" Dedi alayla kahkaha atarken. Üzüldüğü her halinden belli oluyordu. En azından vasfı olmadığının farkındaydı. Yinede bana az önce resmen para göz demişti.

"Takatou mu?" Dedim dalga geçercesine. Beni öldürebilecek potansiyele sahip birine diklenmek son derece hoşuma gidiyordu çünkü beni öldüremeyeceğinin farkındaydım. Potansiyeller, aşkın olduğu masada bir hiçtir. "Bize mesafeler lazım."

"Biz diye bir şey yok, Theo." Dedim oğlana acıyarak bakarken. "Ben bizi sileli yıllar oldu. Sende silsen iyi olur. Bizim aramıza artık mesafeyi bırak galaksiler girdi. Tanrı gelse geriye dönülemeyecek bir çizik attım ben senin üstüne." Dedim duruma açıklamak istercesine.

Oğlan isyan edercesine baktı gözlerime. İlk defa boş değildi bakışlardı. "Ben sana ne yaptım?" Dedi sorgularcasına. "Artık gitmelisin." Dedim sohbetten sıkılarak. Tam bir şey söyleyeceği sıra kapı tekrar açıldı. Oysaki dükkan kapanalı neredeyse on dakika oluyordu. "Ouzou?" Dedim ayağa kalkarak. Neden gelmişti bu saatte?

"Ceketin bizim orda kalmış." Dedi benimle göz teması kurmak yerine Theo ile kurarken. Ceketi uzattı ardından bana neler oluyor dercesinde bakmaya başladığında fazlasıyla gerilmiştim. "Onu cidden seviyorsun değil mi?" Dedi Theo hayal kırıklığına uğramış bir şekilde. Pot kırması halledilemeyecek bir sorun değildi. Tabii, Ouzou'da bir pot kırmadığı sürece. Ouzou'ya susması adına tehditkâr bir bakış attım. Ceketi alıp koltuğa attım. Ardından Ouzou'ya hafifçe sarılıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "Sağol." Dediğimde Theo'nun yutkunmakta zorluk çektiğini anlayabiliyordum.

"Onun burada ne işi var?" Diye sordu Ouzou. Ardından merakla koltuklara baktı. "Ve onların?" Diye koltukları işaret etti. "Uzun hikaye. Sonra anlatırım." Diye geçiştirmeye çalıştığımda Theo kahkaha attı. "Neden şimdi değil? Rahat yalan söyleyemiyor musun, Takatou?" Dedi Theo sinirle.

"Neden birtanene, babanın seni hergün dövdüğünü, evden attığını ve bu yüzden buraya sığındığını anlatmıyorsun?" Dediğinde Ouzou gözlerini şaşkınlıkla açtı. Ancak pekte şaşırmışa benzemiyordu. "Kime sığındığını ve yaralarını kimin sardığınıda anlat, unutma olur mu?" Dedi oğlan alaycı sesiyle. "Theo, defol şuradan." Dedim kapıyı işaret ederek.

"Hep Theo defolsun zaten." Diye söylendi sinirle. "Seni kimin sevdiğini ve seveceğini biliyorsun, Erika." Diye son kez şansını denedi. "Seni her zaman bekleyeceğim ancak bu sefer arkadaş olarak olmayacak." Dediğinde Ouzou ile göz göze geldik. "Kararını ona göre ver." 

Gözlerim karardı. Kendimden emin bir şekilde, "ben kararımı verdim." Dedikten hemen sonra ellerimi yanımda duran Ouzou'nun yanaklarına sarıp, dudaklarımı oğlanın dudaklarına örttüm.

" Dedikten hemen sonra ellerimi yanımda duran Ouzou'nun yanaklarına sarıp, dudaklarımı oğlanın dudaklarına örttüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
honey bun, erizouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin