NİŞAN

35 2 1
                                    

Eve girdikten sonra hızlı bir duş alıp üstüme başıma düzgün kıyafetler giydim, malum kızlar bugün beni istemeye gelecekler ya.

Son kez odamdaki boy aynasından kendimi süzdüm; sarı saçlarım mavi gözümün ve yüzüme renk katan kırmızı dudaklarımın bulunduğu yüzüm hiçte çirkin sayılmazdı, üstüme bordo bir salaş gömlek giymiştim ki bu gömlek ne kader iliklersem ilikleyeyim beyaz tenimi gözler önüne sermekten zevk alır gibi dökülüyordu üstümden, onun altına ise beyaz ipek biraz bol bir pantolon tercih ettim.

Güzel görünüyorum ya, umarım yani.

Çok beklemeden aşağıya indim, daha yeni kanepeye oturmuşken çalan zilin ile içime düşen heyecanla  hemen kapıya koştum, annemle babamda hemen ardından gelince kapıyı açtım.

Düşündüğüm kişiler gelmişti, resmen beni istemeye gelmişlerdi.

Sırayla kapıdan giren insanları selamlayıp içeriyiye buyurdum, yaşlı olanların elini öpüyordum daha genç olanlar ile ise sadece el sıkışıp gülümsüyordum edep işte edep KADIN KADIN 

Zeynep hanımın elini öptükten sonra başımı kaldırınca beni beğeniyle süzdüğünü gördüm,

"Maşallah oğlumuz hem yakışıklıdır hem güzel hem de örf adet bilir" diyip beni kendine çekti ve yanaklarımı sıkıca öpüp bıraktı geri.

"Teşekkür ederm efendim" diyip başımı daha çok eğdim ki insanlar kıpkırmızı olduğumu görmesin.

Onun hemen ardından elinde çiçek ile bizi hayran olmuş gözlerle izleyen Barışı  gördüm, daha düne kadar olsa gördüğüm yerde kaçacak delik arayacağım adam şuan karşımda yanaklarını sıkmamak  için kendimi zor tuttuğum bebek gibi geliyordu gözüme.

Kapıda sadece ikimiz kalınca elindeki çiçekler bana uzattı ve üstüme eğilip yanaklarımı belli belirsiz kısaca öptü.

Utanmıştım, kıpkırmızı göründüğüme emin olsamda " teşekkür ederim" diyip onuda içeriye davet ettim ve hemen odama gidip çiçeklerimi solmamaları için altı su dolu bir vazoya koyup yeniden salona indim.

"He maşallah oğlunuz çok güzeldir vallah" diyen ses Zeynep hanımın sesiydi, sanırım emin olmamakla birlikte beni sevmişti.

Gülümseyerek salondaki tek boş yer olan yemek masasının sandalyesini insanlara doğru çevirip oturdum. Bu kadar kalabalık geleceklerini tahmin etmemiştim açıkçası. Salon resmen ağzına kadar dolmuştu.

Acaba şirketin borçlarını ödemiş miydi Barış?

Aklıma gelip rahatsızlıkla kıpırdanmamı sağlayan soru her geçen dakika daha çok rahatsız etmeye başlamıştı, beni kandırıyor olabilir miydi? Ama öyle olsaydı babam bir şey derdi illaki, değil mi?

Daha fazla kendi kendimi yemektense bunu Barışa sormaya karar verdim ve aniden 

"Barış iki dakika mutfağa gelebilir misin?" Cümlemi toplamaya çalıştım " şey yani kahve yapacağımda üst rafta duruyor cezve  onu alabilir misin?" 

Kafasının onaylar anlamsa sallayınca ayağa kalkıp mutfağa doğru yürüdüm hemen ardımdan da Barış gelmişti.

"Sildin mi ?" Diye sorum soğuk bir sesle.

"Neyi? Neyi sildim mi Derin" dedi anlamaz şekilde.

"Evin tozunu diyorum aldın mı Barış? Allahım ya neyi sileceksin tabikide babam borcunu" diye homurdandım.

"He onu mu diyorsun, evet evet ama daha şirkete ortak olmadım" dedi parlayan gözbebeklerinden de anladığım kadarıyla kafasının içinde tilkiler dönüyordu.

Bedel(bxb)Where stories live. Discover now