Karşımda gülüşen iki kişiden zor da olsa gözlerimi ayırdım.
Yaklaşık 10 dakikadır tek yaptığım, Barış ve kim olduğunu bilmediğim fakat Barış'ın tam dibinde oturan kadının hareketlerini izlemekti.
Sarı saçlarını ikide bir savuruyor, Barış'ın gözlerinin içine içine bakıyordu. Ortada komik bir şey olmasa bile -bunu Barış'ın ciddi duruşundan anlıyordum- gülerek Barış'ın koluna temas ediyordu. Evet, 10 dakikada bu kadarını tespit edebilmiştim ve bana yetmişti.
Tamam, belki ondan uzak durma konusunu abartmış olabilirdim fakat bu ondan vazgeçtiğim anlamına gelmezdi. Onun da benden vazgeçmesini gerektirmezdi. Geçmiş de sayılmazdı fakat gördüğüm görüntü hoşuma gitmemişti işte. İnsan ister istemez yanındakini merak ediyordu. Tanısam sorun olmayacaktı fakat tanımıyor olmam sorundu.
Telefonumun saatine bir bakış attım ve oturduğum yerden, tesisin yemek bölümünden ayrılmak üzere ayaklandım. Ayaklanmış olmam dikkatini çekmiş olacak ki kafasını direkt olarak bana çevirdi. O sıra bakışlarım yine onun üzerinde olduğu için ister istemez göz göze geldik.
Bir ona bir yanındaki kadına baktım, derdimi anlasın ister gibi. O ise avelliğinden ödün vermeden öylece bakmaya devam etti, bana bakarken yanındakinin söylediğine cevap bile verdi.
Bakışlarını benden çekmemesi her ne kadar hoşuma gitsede tepki vermedim. Arkamı döndüğüm gibi soyunma odasına gitmeyi aklıma koydum ve adımlamaya başladım.
Ne sanıyordum? Barış, elbette bir noktada benden vazgeçerdi. Kimse kimseyi bu denli koşulsuz, her şeyine katlanacak derecede sevmezdi. Güzel bir süre bana eşlik etmiş, eğlendirmişti ve belki aramızdakilerin bununla sınırlı kalmasını uygun görmüştü. Devamını beklemem aptallıktı. Başta aramızdaki ilişkinin abi-kardeş boyutunda olması, yaşlarımız ve karakter farklılığı beni korkutmuştu fakat o, korkumu o kadar güzel almıştı ki kendimi pembe bir dünyada bulmuştum. O ise benden sakladığı gerçekle dünyamı karartmıştı.
Onu hâlâ çok seviyor, gram soğuma hissetmiyordum fakat bir şey demek istiyordum, herhangi bir tepki vermek istiyordum. Hayatında yalan söyleyebileceği, oyuncak gibi kullanacağı biri olmadığımı görsün istiyordum. Bunun çaresini de ona karşı saçma sapan sözler ederek bulduğumu sanmıştım. Yanılmışım.
Dalgınca yürürken omzumda hissettiğim elle duraksadım. Ne kadar yumuşak bir dokunuş olsada ürkmüştüm fakat burnuma dolan kokudan Barış olduğunu anında kavramıştım.
Yüz ifademi düzelttim ve ona döndüm. Dönmemle birlikte eli omzumdan düşerken yakınlığımızdan rahatsız olmuş gibi bir adım geri gittim. Bakışları ayaklarıma kayarken kaşları gerildi, ondan bu şekilde uzaklaşmam hoşuna gitmiyordu.
"Ne bu şimdi, yanında bulunmamdan rahatsızlık duyar mı oldun?"
Yaptığımı kabul edemez gibi bir adım üzerime doğru geldi ve aramızdaki mesafeyi kapattı. Bu davranışıyla etrafa bir bakış attım, etrafta biri olması ikimizin de işine gelmezdi fakat o, bunu gram umursamıyor gibiydi.
"Ne oldu Barış, niye durdurdun beni?" Söylediklerine cevap vermeden bıkkın bir edayla konuştuğumda bir şeyi ölçmek ister gibi yüzüme baktı. Normal bir bakış değildi ama bu, içimi ve asıl hissettiğim şeyleri görecek kadar derindi.
"Daha deminki hareketin neydi?" diye sorduğunda inanamaz gözlerle yüzüne bakmayı sürdürdüm. Bir şeyleri konuşmak için geldiğini düşünmüştüm ama o yine tamamen benim hareketlerime takılmış, bunu sorgulamak için peşimden gelmişti.
Bir elimi göğsüne koyup hafifçe ittirdim ve dudaklarımı ıslatıp söyleyeceklerime hazırlandım. "Birkaç gün öncesine kadar sevgilim dediğim adamın yanında birini görünce ister istemez bakışlarım kaydı, bu denli rahatsız olduysan o an gelip söyleyebilirdin." Cümlemi bitirince dudaklarına bir tebessüm yayıldı. Sanki ondan vazgeçmeyip onu merak etmem gururunu okşamıştı ve bundan keyif alıyordu. Bu durum sinirimi bozdu, daha fazla karşısında dikilmek istemedim. Arkamı dönüp ilerlemeye başladım.
Elbette peşimden gelirdi, biliyordum fakat şu an söylediklerimden o kadar pişman olmuş ve utanmıştım ki yüzüne bakmak istemiyordum.
10 adım ya attım ya atmadım, kolumdan çekilmem ve kendimi karanlık bir odada bulmam yalnızca iki saniye aldı. Tuttuğu kolumu hâlâ bırakmazken karanlık odadaki ışığa bastı, etrafı aydınlattı. Bakışlarım direkt olarak yüzünü bulurken böyle bir deliliği neden yaptığını anlamaya çalışıyordum.
"Aptal mısın Barış? Etrafta biri olsa, beni şuraya çektiğini görse ne düşünür?" derken sinirli halimden ödün vermedim. O ise daha deminki surat ifadesini takınmaya devam etti ve hâlâ bırakmadığı kolumdaki elini hareketlendirerek avcuma doğru indirdi, dolayısıyla elimi tuttu.
Öylece durdum, sadece yaptıklarını izledim. O güzel elini elimde hissetmeyeli epey olduğundan tepki veremez haldeydim.
"Çok uzadı bu olay, daha fazla ayrı kalmamıza izin vermeyeceğim." derken eğilip saçlarımdan öptü. "Nasıl özledim, bir bilsen."
Elimi sımsıkı tutması dikkatimi dağıtırken kafamı toplamaya çalıştım. Tam karşımda, bu kadar yakınımda duran adamı kendimden bile çok severken ona ne cevap vereceğimi bilemez haldeydim. Az kalsın onun bu halleri yüzünden kendimi suçlayacak, koyduğum tavrın yanlış olduğunu düşünecek raddedeydim.
"Barış, öncelikle senden soğumadım. Bunu bil olur mu?" dediğimde gözlerinin parladığına şahit oldum. Sanırım mutlu olmuştu. "Sadece sana karşı bir tepki vermem gerekiyordu ve ben de verdim. Ben senin için herhangi biri değildim, sevgilindim. Benden sakladığın olayı geçtim, davranışlarına dikkat etmemeni anlayamadığım noktadayım. Bizim aramızdaki şey ben mesafe koyunca bitmemişti ama anlaşılan sen bitirmişsin."
Cümlemin sonuna doğru ses tonumla birlikte başımın da düştüğünü fark edince bir elini çeneme koydu, zorlanmadan yukarı kaldırdı ve tekrar göz göze gelmemizi sağladı. "Seninle bir şeyleri bitireceğim gün öldüğüm gün olur herhalde." İçten bir tebessüm edip çenemde duran elini yanağıma çıkardı, baş parmağıyla sevdi. "Davranış konusunda yanımda gördüğün kızı diyorsan o, Kaan'ın akrabasıydı. Biliyorsun, takımdan birinin yakını olunca mecbur samimi davranıyorsun, sohbet ediyorsun."
Başımı onaylar biçimde sallayıp bir şey demediğimi görünce konuşmasına devam etti. "Nazlı'yı senden saklama konusunda eşeklik ettiğimi biliyorum, bunu asla savunmuyorum ama biraz beni anlamaya çalışmanı istiyorum. Elim kolum bağlı hissettim, her şey üstüme gelmiyormuşçasına birde sana karşı olan duygularım sıkıştırdı beni. Böyle bir yola girdim ve pişman oldum. Ben bizden hiçbir zaman vazgeçmedim, vazgeçemem de. Eskisi gibi olmak için ne gerekiyorsa yaparım."
Mesaj üzerinden sürekli duyduğum şeyleri yüzüme karşı söyleyince derin bir nefes verdim. "Sen önce yalan söylememeyi öğren, sonra bakarız yapman gerekenlere."
Söylediklerimle umutlanmış bir edayla yüzüme eğildi. "Söz veriyorum, bir daha şakasına bile olsa ağzımdan yalan söz çıkmayacak." dediğinde artık ona inanmaktan başka çarem olmadığını biliyordum.
Ona inanmayı seçtim ancak bunun geçenkilerden bir farkı olduğunun bilincindeydim. Bu kez inancım son kez sınanacaktı, bir daha ikinci bir şansı olmayacaktı.
Dediklerini kabullenircesine minik bir öpücük verdim ona, o ise her zamanki gibi yetinemedi bununla, tüm özlemiyle öptü beni dakikalarca. Ses soluk çıkmayan odada, bir o bir ben vardık sonunda, birde varlığından haberimizin olmadığı bir insanla.