Katran karası gözleriyle süzdü adam başında
Keşan, sırtında tikina ile çaylıkta süzülen kızı.. Başına attığı Keşan, yüzünü ve saçlarını örtmüş, gizlemişti onu adeta.
Öfkeli karalarını bir an olsun çekmedi kızdan adam..
-"Bu mu o itin bacısı..!" dedi şoför koltuğunda ki adama.
-"Evet ağam.." diyip döndü önüne adam.
Öfkeyle inip, kalkan göğsü bile öfkesinin ateşini belli ediyordu. Karşıdan gelen karnı burnunda kadını görmesiyle, camını hafiften aralayıp izledi onları.
Biraz önce ki öfkesi ,gelen kadınla yerini hüzne bırakmıştı..-"Ahh Helin ah.." diyip içinden mırıldanıp sıktı sızlayan burun kemerini.
-"Adamlar yerlerini aldılar mı Kasım? "
-"Herşey tamamdır ağam." diyen adama başını sallayıp çevirdi başını yeşillere bürünmüş memlekete.
-"Bu kız, bu gece bana gelecek Kasım..! Olurda aksi olursa, sende dahil hepiniz sıkın kafanıza beni uğraştırmayın." diyip kafasıyla işaret verdi adamına gidelim diye.
1 SENE ÖNCE
Kanlıca konağına doğan gün ışığıyla beraber, fırtınalar da kopmaya başlamıştı.
Ezo ananın dizlerini döve döve yaktığı ağıt koca konağın duvarlarını titretiyordu adeta..
-"Helinim, oy keçe..
neçe canemın fedaye jibote (gitme canım fedadır sana) diye yaşlanmış dizlerine vura vura feryat ediyordu kaçan torununa.
Konağın kıymetlisiydi Helin, anaları öldüğünde daha yaşında bile değildi, eksiklik hissetmesin, boynu bükük kalmasın diye tüm konak üzerine titriyordu onun.
Özellikle abisi..
Adâr Kanlıca için bacısı bir yana, dünya bir yanaydı.. Anasının emanetiydi ona.."Kardeşin sana emanet oğlumu.."
Anasının sesinden duyduğu son sözlerdi bunlar. Gözünden sakınmıştı kardeşini..
Konağın tepesinde dolu gözlerle olanı biteni izliyordu Adâr ağa. Bacısı gitmişti, bir itin peşine takılıp ardında bırakmıştı onu.
İki elini dayadığı taştan korkulukları sıktı öfkeyle.
Gelen telefonu öfkeyle ceketinin cebinden çıkarıp baktı arayana;
-"Buldunuz mu ?"
-"Bulduk ağam. Kerim Kalender. Rize de soylu bi aile."
-"Soylarını sikecem onların.!" diyip öfkeyle sıktı elindeki telefonu
.
-"Ağam, ne yapalım. Alalım mı ikisini de peşlerindeyiz."-"Hayır.! Takip edin.. Öğrendiklerini kimse bilmeyecek.. Aşiretten soran olursa bulamadık de." diyip kapattı telefonu.
Bastığı yeri inleten adımlarda merdivenlerden inip, geçti öfke ve hayal kırıklığıyla başını yerden kaldırmayan babasının yüzüne.
-"Kaldır başını baba.! Şiwan Kanlıca'nın başını kimse öne edemez! Kimse benim soyadıma leke süremez..!" diyip öfke kusan gözleriyle baktı babasına.Şiwan ağa dolu gözleriyle baktı oğluna;
-" Buldun mu Adâr ?"Adâr ağa yalandan nefret ederdi, yalanın beyazı, pembesi siyahı olmazdı, yalan yalandı onun için. Ama ömründe ilk kez yalan söylemek zorunda kalmıştı. Sinirden Sıktığı dişlerinin gıcırtısı duyulacak kadar sesliydi.
-"Yok." diyebildi sadece.
-"Bulunca ne yapacaksın kuremin. Kıyacaksın Helinime.?" diye kendisine yaşlı gözlerle bakan nenesine çevirdi başını bu defa.
Ne evet diyebildi, ne hayır.. Ne dese yüreği çıkmaza sokuyordu onu.
Evet dese, nasıl kıyardı bacısına,
anasının emanetine..
Ya hayır dese, hayır dese nasıl bakardı Aşiretin yüzüne, nasıl çıkardı insan içine.
Namusuna sürülen lekeye nasıl eyvallah ederdi ki, onun için böyle şeylerin affı olmazdı.
O ki Mardin'e öfkesinin ateşiyle nam salmış Adâr Kanlıca'ydı.
O ki koca aşiretin ağasıydı..
Herkese cellat olan, kendi kanına merhamet mi gösterecekti..!
Sıkıntıyla sert bi soluk alıp, yürüdü kapıya doğru.Konaktan çıkacakken duyduğu sesle kaldı olduğu yerde.
Hüsna hanımın sesiydi gelen ses;
-"Cevap vermedin Adâr..! Kıyacak mısın Heline? Bizimki de soru Ezo ana. Töre belli, hüküm belli.. Adâr Kanlıca bacısı için Töreyi yok sayacak değil ya." diyip sinsi gözlerini dikti adamın üzerine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NÂR-I SU
General Fictionİki sevdalı gönül, Biri Karadeniz kadar hırçın.. Diğeri Fırat gibi gür, acımasız.. İki farklı hayat, iki farklı coğrafya.. Birisi Ayder'in yaylaları gibi yemyeşil, Diğeri Mezopotamya toprakları kadar kurak.. Tek ortak noktası öfkeleri olan iki d...