Yavaş yavaş aralanan gözleriyle baktı bir kaç saniye tavana genç kız. Aklına gelen son yaşananlarla korkuyla fırladı yattığı yerden;
-"Babam, ailem.." diyerek kalktı yerden.
Buz kadar keskin gözleri ile, kendisini izleyen adama bakıp yutkundu istemsizce.
Belli etmemeye çalışsa da korkuyordu bu adamdan, en çokta gözlerinden..
Bazen buz gibi soğuk,
Bazen ise ateş kadar yakan bakışlar..
-"Ne yaptın aileme!" diye bağırarak dikildi tüm cesaretiyle karşısına..
Adâr ağa, insanı delirtecek cinsten alaylı bakışları ile süzdü karşısında ki kızı..
Küçük bedenine rağmen, boyundan büyük cesaretine hayran kalmıştı ,oysa kendi bile farkında değildi henüz bunun.
-"Ben değil, sen yaptın Didê hanım.."
diyip elindeki tesbihiyle oynamaya devam etti..
Didê sinirden kaskatı kesilmiş vücudu ile sımsıkı yumdu yeşil harelerini..
"sakin ol." diye kendi kendini içinden telkin etmeye çalışsa da ne mümkündü bu..
Damarların da taşıdığı laz kanı bile, bu kulübeyi ateşe vermesi için yeterliydi..
Daha fazla öfkesine hakim olamayıp, adamın elindeki tesbihi aldığı gibi sobaya fırlatması bir olmuştu.
Adâr ağa, sobada çatırdamaya başlayan tesbihle öfkeyle baktı kıza..
Bu defa öfkeden sıkılan hareler adama aitti..
-"Bana bak.." demesiyle
-"Asıl sen bana bak god gafali.." diyen kıza baktı anlamsızca Adâr ağa.
-"Küfür mü ettin sen bana.!"
-"Aileme ne yaptın Adâr Kanlıca..!"
Adam sinirden uyuşan parmak uçlarıyla olumsuzca salladı başını iki yana.
Bu kız fazla cesaretliydi, onun sinirlerini alt üst edecek kadar cesaretli..
-"Beni fazlasıyla zorluyorsun laz kızı.. Bu hadsiz cesaretini cahilliğine veriyorum.. Ama sabrımın son demindesin bilesin.." diyip işaret parmağıyla ekranı işaret edip "Bak" dedi kıza gür sesiyle..
Didê başını çevirdiğinde ekranda gördüğü ailesiyle gözlerine ışık gelmişti adeta. Ailesini kaybetmiş olma düşüncesi bile nefesini kesmişti, gerçek olabilme düşüncesi ölüm demekti onun için..
Ekran da babasının elinde telefon telaşlı hareketleri, annesinin merdivene oturmuş gözü yaşlı halinden, onu aradıklarını anlamak zor değildi.
-"Beni arıyorlar.." diye fısıldasa da adam duymuştu kızın mırıldanmasını.
-" Ailene bişey yapmadım.. Ama şimdilik.. Şimdi sana son kez soruyorum Didê hanım.. Ailenin hayatına karşılık, kendi hayatını feda edebilecek misin? Ve Bir daha asla tekrarlanmayacak bu soru, ona göre kararını ver.." diyip elindeki kumandayla ekranı kapattı Adâr ağa..
Didê dolu gözlerle baktı boş ekrana..
Bir tarafta ailesi vardı,
bir tarafta ise hiç tanımadığı, elinde olsa tanımak bile istemeyeceği bir adam..
Bir tarafı cennetti,
Diğer taraf cehennemin ta kendisi olan bu adam..
Kendi cenneti için, ailesinden mi vazgeçecekti..?
Yoksa ailesi yaşasın diye, kendini bu adamın cehennemine mi mahkum edecekti..?
~~~
MARDİN
Hüsna hanım, sinirle bıraktı elindeki kahveyi masaya.
-"Adâr'ın iki gündür eve geldiği yok. Yine nereye gitti, ne haltlar karıştırıyo.!" diye söylenmeye başladı oğluna.
Mirza sıkıntıyla salladı başını annesine, annesinin abisine olan bu kinini, öfkesini bir türlü anlamıyordu, anlamaya da niyeti yoktu nitekim.
-"İşi vardır ana, koca adam, ağa.. Derdi bir değil ki.."
-"Yok, yok.. Bu iş güç meselesi değil oğlum. Biliyorum ben bi haltlar karıştırıyor. Kesin o ahlaksız bacısıyla ilgili bişey var."
-"Ana.. Helin benim de bacım, ablam ağzından çıkana dikkat et istersen."
-"Nereden bacın oluyormuş senin, senin tek bacın var o da Hawin." diyip devirdi sinsi gözlerini kadın.
Mirza daha fazla tahammül edememişti anasının laflarına. Çocukluğundan beri sürekli bu durumun içinde buluyordu kendini.
Ne zaman Adâr ve Helin 'le oynamaya kalksa annesinden bir ton fırça yerdi. Daha çocukken üveyliği aşılamaya çalışmıştı Hüsna hanım çocuklarına. Mirza ise annesinin aksine hep yakın olmuştu abisiyle, ablasına. Mirza ne kadar yakınsa, Hawin de bi kadar zıttı. Anasının izinden gidip düşman bellemişti kardeşlerini kendine, özellikle Helin'i. Kardeşi, ablası değil , can düşmanıydı gözünde..
Mirza sıkıntıyla aldığı nefes ile kalktı oturdu yerden;
-"Kendi kendine kurup durma ana kafanda, Helin yok, bir sene geçti bulamadı abim iste, neyini sorgularsın hala bilmem." diyip sinirle çıkıp gitti odadan genç adam.
Hüsna hanım giden oğlunun ardından baktı iğreti bakışlarıyla. Ne yaptıysa, ne dediyse oğlunu koparamamıştı kardeşlerinden.
-"Sen öyle san. Herkesi kandırabilirsin ama beni değil Adâr efendi. Ama benim de adım Hüsna ise senin oyununu nasıl ayağına doluyorum gör bakalım." diyip keyifle arkasına yaslandı Hüsna hanım.
~~~
RİZE
Saatler geçmiş, hava kararmış ama Didê'den ne bi iz vardı, nede bir ses..
Mehmet bey hop oturup, hop kalkıyor kızını bulmak için her taşın altına bakıyordu..
Semiha hanımın ise sabahtan beri ne gözünden yaş eksik olmuştu ne dilinden ağıt..
Çalan telefona korkuyla baktı Mehmet bey, yine bir olumsuz haberi daha duymaya gücü kalmamıştı zavallı adamın;
-"Soyle Ali , haber var midur kizumdan.?"
-"Yok beyum, her yere baktuk, ama ne gören vardur ne gören.."
-"Ne yapacesun ne edecesun bana kizumu bulacaksin Ali.. Gerekirse tüm Rize yanacak ama kizum bu gece bulunacak.!" diyip kapattı öfkeyle telefonu.
"Nerdesun balum, nerdesin nurum.." diye mırıldanırken tekrar çalan telefonu umutla çıkardı cebinden..
Arayan numaranın yabancı olduğunu görüp, merakla baktı ekrana;
-"elo kimsun?"
.......
-"Kime diyirum elooo.!"
-"Babam.." diyen sesle gözleri doldu adamın, saatlerdir hasret kaldığı ses..
-"Babasinun ballisu.. Didê'm, neredesun kizum sen? Neredesun sabahtan beri?"
Kızının ağlamaklı sesiyle, çattı kaşlarını Mehmet bey, yeşil hareleri, kaplandı bi sis bulutuyla..
Baba yüreği, hissetmişti belki de kızının çaresizliğini..
-"Didê.. Babam neredesun hemen geleyrum seni almaya.."
-"Babam.." dedi Didê sesi titreyerek.. Biliyordu ağzından dökülecek cümleler babasının kıyameti olacaktı, ama mecburdu.. Onlar için kendi kıyametine gitmeye mecburdu..
Karşısında insanlıktan nasibini almamış, bir nebze duygu barındırmayan buz kadar soğuk harelerle kendisine bakan adama bakıp, devam etti zor bela konuşmaya..
-"Beni sakin affetme babam.. Sevduğum adamla gideyrum.. Sen sakin beni affetme.." diyip babasının konuşmasına müsade etmeden kapattı telefonu.
Kapanan telefonla beraber yüreğinin ağırlığını taşıyamayan dizleri ile çöktü ahşap zemine, gözyaşları içinde..
Ardından çalan kapı ile Adâr ayaklanıp açtı kapıyı.
-"Eşim hazırlanıyor on dakika bekleyin." diyip kapanan kapıyla,
kolundan tuttuğu gibi kaldırdı ayakta durmakta zorlanma kızı;
-"Kalk ve giy su elbiseyi.." diyip duvarda asılı siyah elbiseyi işaret etti kıza.
Didê başını çevirdiğinde gördüğü simsiyah elbiseye baktı dikkatle..
Kaç saattir buradaydı ama daha yeni farketmişti elbiseyi..
-"Siyah.. Tam da bu güne uygun bi elbise seçmişsin Kanlıca..!"
-"Seni beyazlar içinde tertemiz nikahıma alacağımı düşünmedin heralde Laz kızı.. Sen benim ömürlük cezamsın, bende senin ömürlük yasın.. Siyah.. tamda bizim gibi.." diyip döndü ardını ve "giyin" diye bağırdı..
Didê gözünden düşen tek damlayı elinin tersiyle silip, bir çırpıda giyindi elbiseyi üzerine..
-"Siyah kefen olmaz ki Adâr Kanlıca.." diyip dikildi adamın karşısına..
Senin nikahına değil, kendi mezarıma giriyorum demekti bu..
Adâr süzdü kızı baştan aşağı, çok güzeldi.. zayıf narin bedeni, dalgalı kumral saçları hele de o Çimen rengi gözleri ile.. Seslice yutkundu adam..
Kızın gözlerine baktığında, kararmış yüreğinde hissettiği sızı ile çevirdi başını diğer tarafa..
Belki acımaktan korktu kıza,
Belki vicdan azabı yaşamaktan,
Belki de kapılmaktan korktu bu yeşillere..
-"Konuştuklarımızı sakın unutma! Tek bir hatan tüm hayatına mâl olur.." diyip, açtığı kapıyla nikah memurunu ve şahit içinde iki adamını aldı içeriye.
Kıyılan nikahın ardından, nikah memurunun " sizi karı/koca ilan ediyorum demesiyle uzattı elindeki nikah cüzdanını kıza..
Adâr ağa dikkatle izliyordu kızın hareketlerini, cüzdanı memurun elinden almayacağını anlayıp, elini uzatıp aldı elinden adamın.
-"Kusura bakmayın eşim biraz heyecanlı." diyip yüzüne taktığı sahte gülümseme ile uzattı elini nikah memuruna.
-"Tekrar hayırlı olsun." diyip adamın uzattığı eli sıkıp çıktı kulübeden memur.Giden memurla beraber Adâr da dışarı çıkmıştı.
Yanına gelen adama bakıp;
-"Hazır mı Kasım?"
-"Hazır ağam, birazdan arkaya iniş yapacak."
-"Kalenderler ne durumda, takibe devam ediyorsunuz demi ?"
-"Ediyoruz ağam, hersey emrettiğin gibi.. Heryerde kızlarını arıyorlar, sizin de bir an önce çıkmanız lazım." diyip büyük bi gürültüyle iniş yapan özel helikoptere çevirdiler başlarını.
-"Tamam herseyden haberim olcak, izlemeye devam edin.." diyip ardını dönüp kulübeye girdi. Hala bıraktığı yerde, boş gözlerle duvarı izleyen kıza bakıp başını salladı olumsuz olarak iki yana..
-"Kalk.."
-"Kime söylüyorum.. Gidiyoruz kalk."
Kızdan ses gelmeyince öfkeyle kolundan tuttuğu kızı kaldırdı ayağa..
-"Bir lafı bir kereden fazla söylemekten nefret ederim Didê hanım.. Gidiyoruz.." diyip kolundan tuttuğu kızı kulübeden çıkarıp, bindirdi kendilerini bekleyen helikoptere.
Kendisi de bineceksen arkasında ki adama tekrar döndü;
-"O ite emanetimi ulaştırın.." diyip bindi kendisi de kızın yanına..
Havalanan helikopter ile Didê baktı yeşillere bürünmüş memleketine.. Elini cama dayayıp baktı öylece uzun uzun.. Dolu gözlerle..
Son kez bakar gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NÂR-I SU
General Fictionİki sevdalı gönül, Biri Karadeniz kadar hırçın.. Diğeri Fırat gibi gür, acımasız.. İki farklı hayat, iki farklı coğrafya.. Birisi Ayder'in yaylaları gibi yemyeşil, Diğeri Mezopotamya toprakları kadar kurak.. Tek ortak noktası öfkeleri olan iki d...