Son 8 gün

1 0 0
                                    

Arık bir yerim yok

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Arık bir yerim yok. Belli ve ortada...

Mutlu görünüyor bensiz, bazen göz göze geliyoruz "arkadaş" olarak. Sadece bunu böyle bilen tek kişi o. Oturuyorum penceremin önüne elimde cigaram, önümde sıcak çayım, evim gittikçe soğuyor.

Neyse ya boş ver.

Bugün bir kitap okudum. Aslında Franz Kafka'nın "Milena'ya Mektuplar" adındaki kitabını okuyacaktım lakin gözüme bir kitap çarptı. Yazarı Zeus Kabadayı olması lazım. Üzgünüm çürük bir zihnim var, fazla yaşlı. Onu hep hatırlarım ama biliyor musun? Sustum, konuşmamam lazım. Aslında fark etmiyor konuşsam da, konuşmasam da sonuçta zihnimde yaşıyor. Dudaklarını özledim, cennetimi özledim.

Ağlayasım var, gözlerimden yaş akmıyor.

Kitaptan bahsediyorduk değil mi? Konuyu değiştirdim mazur gör lütfen. Kitap ilkte dikkatimi adı ile çekti "Beni neden sevmedin?" diye soruyordu. Bu benim sormak ve cevabını almak istemediğim bir soruydu. Bu yüzden asla sormadım. Ya "bedenin" derse? Ya çirkin, ruhsuz bir adam olduğum içinse? Ben olsam bakmam bana, uzun uzun soymam beni. Aptal mıyım ben?

Sonra kitabın içine baktım söz dikkatimi çekti.

"Madem aşkın gözü kör ,

ben neden onun terk edişini seyretmek zorunda kaldım?"

O an canımı yakacağını belki de bana ortaklık edeceğini bilmeden aldım. Bir yerde kendimden tiksindim, bir yerde ondan demek isterdim ama yalan söylemiş olurum. Ona laf ettim, doğru. Yüzüne karşı ayrılığın verdiği acı ile söz söyledim, kendim iğrendim dilimi doğramaya çalıştım. Sonra yapamadım, sadece düşündüm. Manyak dediler psikolojik tedavi görmeye başladım hatta yarın randevum var.

Ciddi olmadığımı mı düşünüyorsun?

Yarın o da benimle gelecek sinirlerim için gittiğimi düşünüyor. Çünkü öyle söyledim. Aslında bir bakıma yalan söylemiş sayılmam. Onu babasından çekip babasından beter birine, kendime emanet eden bendim. Bu belki takıntı gibi gelebilir, ben takıntılı değilim.

Penceresinde sabahladım, bekledim çünkü o gece beraber vakit geçirecektik "arkadaş" olarak. Başka bir adamı gördüm o pencerede o gece. İnanmak istemedim (inanmıyorum). Dilimi kesmeye kalkıştım, söz vermiştim baban gibi olursam öldür beni. Öldürmedi, öldüm...

Fiziksel olarak toprak altına girmedim belki ama ruhum da öldü kendimle beraber. Dilim sağlam acısını dokunmadan hissettim. İğrenç değil mi? Fahişe damgası değil, onun geçmişine laf ederken bende iğrendim, nefret ettiğim kendimden. Suçlu benim, o gitmekte haklıydı.

Ya da değildim o gece biliyordu geleceğimi. Söz verdik birbirimize. Ona ayrı olsak bile "seni seviyorum" dedim. Biliyordu onu o manada sevdiğimi, bildiği hâlde yaptı bunu bana.

Ama soranlara da bitti dedim.

Ben suçlu sayılmam ama bana "seni seviyorum" derken, penceresi yalan mı söylüyordu? Kendimi aptal gibi hissediyorum.

Zaman algımı kaybettim ya yılda bir ya ayda ya da günde bir yazıyorum bunları. Kendimden geriye bunları bırakmak istemem, görecek birinin "perdebîrun herife bakın" diyeceğini düşünüyorum. Öyle de değilim ama insanlar işte konuşuyorlar.

Öyle de saçma bir şeyler işte. Hayat bu zorluyor insanı.

Yazmayalı dört gün olmuş, uğursuz bir sayı. Bugünlerde değişik hiçbir şey olmadı. Her zamanki aktivitelerden farklı olarak bir çocukla tanıştım. Değişik bir çocuktu fazla enerjikti. Suçlunun ben olmadığımı söyledi fakat inanmak istemedim. Kitabı benimle okumak istediğini söyledi fakat okuma yazması yoktu.

Siyah bir yazdığı işaret edip orda "suçlu sen değilsin" yazıyor dedi. Aslında siyah yazılı paragrafta sadece "Zaman algısını yitirdiğimiz bir evrede, bir kazaya gittik. Ölümcül bir darbe sonucu nefesimiz kesildi ve insanlar buna 'aşk' dedi." Yazıyordu. Çocuğa gülümsedim.

Sonra geri kitaba döndüm. Sıkılmış olacak ki etrafta gezinmeye başladı. Havalar soğuyordu. O neden diğer çocuklar gibi üstüne bir şeyler geçirmek yerine üşümesine rağmen öylece geziyordu. "Üşümüyor musun Star?" Gariptir ki ailesi adına yıldız koymuştu.

Aslında adı belki çoğu insanın dilekleriydi.

O da adını severdi. Yani bana öyle anlattı. Üstümde bulunan uzun hırkayı giydirdim ona, omzuma oturttum. Evinin kapısına geldiğimde kapıyı bana açan o mutlu aile tablosuna baktım. Karı kocanın o güzel aşkı ve aralarına sevinçle aldıkları çocukları.

Hayalini kurdum yine Lavinia.

Özür dilerim, diyemiyorum.
Yine de seni seviyorum.
Gözlerin şahidim.
Hayallerim içinde,
hayal kırıklığına tapıyorum.

Seni seviyorum;
Özür dilerim, diyemiyorum.

Son 11 Gün Where stories live. Discover now