Arayı fazla açtığımın farkındayım, kusura bakmayın... Üstelik olaylara biraz hızlı girdiğimi de düşünüyorum, umarım eğlenerek ve beğenerek okuyosunuzdur.
Rahatsız olduğunuz bir durum varsa bana bildirin, lütfennn? Eleştirilere her zaman açık olduğumu tekrar bilmenizi isterim..
İyi okumalar 😙🧡
🗝️
"Sana, beni gereksiz yere çağırmaman konusunda yeterince uyarılarımı yaptığımı düşünüyordum Keeho?""Anlamıyorsun, burdan çıkmak istiyorum Minho. Bana söz vermiştin."
Keeho, demir parmaklıkların ardından çok zavallı ve perişan hâlde gözüküyordu. Senelerdir saçma bir iftira yüzünden bu lanet hapishanede 19 senesini geçirmişti. Bazı konularda kendisinin de hataları vardı; gerek kavgalara karışmak ve damarına basanları öldürmek olunca da süresi 19 yıla kadar uzatılmıştı.
Minho, Keeho'nun çaresiz bakışlarına aldırış etmeden, demir parmaklıkların diğer tarafında duruyordu. Gözlerinde sinsi bir parıltı vardı, dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Sözler bazen rüzgar gibidir, Keeho," dedi, sesi buz gibi soğuktu. "Bazen şartlar değişir ve verilen sözler, unutulmaya mahkum olur."
Keeho, Minho'nun bu umursamaz tavrının altında sakladığı gerçekleri görebiliyordu. Minho'nun güce olan açlığı ve entrikaları, onu bu noktaya getirmişti. Minho, Keeho'nun suçu üzerine atarak kendi karanlık işlerini örtbas etmişti. İçinde bir öfke kabardı, ama Minho'nun karşısında bir kez daha çaresiz kalmanın acısıyla, demir parmaklıkları sıktı.
"Beni burada bırakman seni kurtarmaz, Minho," diye fısıldadı, "gerçek er ya da geç ortaya çıkacaktır." Ancak Minho, bu uyarıyı duymazdan gelerek, karanlık koridorda kayboldu. O, kendi tasarladığı oyunun galibi olduğunu düşünüyordu, fakat bilmediği bir şey vardı: Keeho umudunu henüz yitirmemişti...
Minho'nun adımları yankılanarak sessizliğe karışırken, Keeho'nun gözleri karanlığa alışmaya başladı. Zihninde Minho'nun bir sonraki hamlesini tartıyordu. Onun kibri ve kendine aşırı güveni, Keeho'ya bir avantaj sağlıyordu.
Bu hikayenin sonunu kendisi yazacaktı ve Minho, bu defa karşısında beklenmedik bir rakip bulacaktı. Gerçek, Minho'nun sandığından daha hızlı ortaya çıkacaktı...
🗝️
Aşağıya vardıklarında, annelerini mutfakta yerde yatan bir yabancıyla mücadele ederken buldular. Nayeon, hemen bir şeyler yapmaları gerektiğini anlayarak, "Jisung, polisi ara!" diye bağırdı.
Jisung telefonunu çıkardı ve titreyen elleriyle numarayı çevirdi. Kardeşler, annelerinin güvenliğini sağlamak için birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde harekete geçtiler...
Nayeon tezgahın yanındaki tavayı görmesiyle, hızla kaptı ve annesinin üzerindeki yabancıya doğru yaklaştı. Saniye olsun düşünmeden, yabancının ense diplerinin olduğu bölgeye tüm gücüyla vurdu.
O an yediği darbe ile ne olduğunu anlayamayan yabancı aniden duraksadı ve yavaş bir hareketle arkasına doğru döndü... Polisi aramaya çalışan Jisung'ta, yabancıyı merak eden Nayeon da merakla kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı.
Nayeon onlara büyük bir kızgınlıkla bakan kişinin çok tanıdık, üstelik geçmişlerinin çok karanlık ve berbat olduğunu bildiği kişiyle karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Üstelik burada olduklarının nasıl öğrendiğini düşünmek, daha da -bulunduğu durum haricinde- en korkuncuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEY | MinSung
FanfictionJisung, gizemli bir şekilde ölen babasından miras kalan malikâneye taşındığında, kendini büyük bir bilinmezliğin ortasında bulur. Korkunç görünümlü malikâneyi keşfetmeye başladığında, bahçede eski bir kuyu gözüne çarpar. Kuyuya yaklaştığında, içerd...