bg | on üç

178 52 15
                                    

...

Felix, elindeki bardağı incelerken yanında oturan Hyunjin de onu inceliyordu.

Sınavlarına sadece bir hafta kalmıştı ve kafa dağıtmak istemişlerdi. Daha doğrusu Minho istemişti. Mühendis olmak isteyen bünyesine ayrılık acısı yüklendiğinden daha berbat hissediyordu kendini. İçip rahatlamak istiyordu.

Minho kendini içmeye vermişken ondan uzakta oturan Jisung ise okulun hesaplarını inceliyordu. Çoğunda Hyunjin ve Felix'in birlikte olduğu yazılmıştı. Bu haberin altına gelen yorumları analiz ediyordu sarhoş kafasıyla. Diğerleri sevgilisiyle ilgilenirken Felix sadece bardağıyla uğraşıyordu. Hyunjin ise gözlerini ayırmadan onu izliyordu.

Üzerine transparan siyah bir gömlek giymişti. Onun üzerine de bir ceket giyip kombinini tamamlamıştı. Altında yine siyah bir kot olduğundan üstüne eline ne gelirse geçirmişti.

Baştan savma yaptığı kombin bile dikkatleri üzerine çekmesini sağlıyordu. Bardağı bıraktı, biraz etrafı inceledikten sonra sevgilisine döndü gözleri. Kendini izlediğini görünce dişlerini göstererek sırıttı. Ona yaklaşıp dudaklarını birleştirdi hızlıca. Hyunjin'in karşılık vermesine izin vermeden ayrıldı, yerinden kalktı. Hyunjin'in elinden tutup çekerken Hyunjin hiç itiraz etmeden peşinden ilerliyordu.

Nereye gittiklerini bile bilmiyordu. Tek bildiği şey Felix'in çok güzel olduğuydu.

Felix, tuvalete girdiklerinde kimsenin olmadığını görmesiyle boş bir kabine soktu onları. Hyunjin hâlâ bazı şeyleri anlayamazken klozete oturmasıyla her şey yerine oturmuştu. Felix kapının arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.

"Cidden iki bardakla sarhoş mu oldun Hyunjin?"

Hyunjin kafasını bir kaç kez sallayıp kendini toparlamaya çalıştı. Ne olduğunu çözemiyordu. Tuvalete geldiklerini yeni yeni kavrarken bir de Felix'in söyledikleri kafasını karıştırmıştı.

"Sevgilim cidden mi ya? Hani buraya Minho ve Jisung'u barıştırmak için gelmiştik ya?"

"Felix, şu an aklımdan geçen tek şey sensin. Minho ve Jisung kim onu bile anlayamıyorum şu an."

Felix kıkırdarken biraz eğilmişti. Yüzlerini eşitleyip Hyunjin'in gözlerine baktı. Rol yapsaydı anlardı.

"Sevgilim, biraz kendini toparlamaya ne dersin?"

"Neden bu kadar güzelsin?"

Hyunjin gözlerini Felix'in tüm yüzünde gezdirirken Felix hafifçe güldü yine. Konuya odaklanamıyordu.

"Öylesine bir güzellik de değil ki. Sanki tanrı senin için özel uğraşmış gibi. Melekleri andırıyorsun. Zaten tenin de beyaz. Bence sen melek olarak doğdun ama kanatlarını aldılar. Bu kadar güzelliğin ve saflığın tek kişide buluşmasına melek diyoruz biz."

Kafasını dik tutamadığından yana düştü. Ama buna rağmen konuşmaya devam etti.

"Sence melek ve şeytan öpüşebilir mi? Bir de şey, meleklerin çilleri olabiliyor mu? Kafanda hare olması gerekmiyor muydu?"

Ellerini kendi saçlarına attı Hyunjin. Bir süre kafasında ellerini gezdirdi. Felix sessizce onu dinlerken yüzündeki tebessümün eşi benzeri yok gibiydi. Masum bir gülüşle izliyordu sevgilisini.

"Benim de boynuzlarım yok. Acaba tanrı bizden çalmış olabilir mi bunları? Benim boynuzlarım senin haren yok."

"Hyunjin,"

"Sesinde çok güzel biliyor musun? Normalde her yerde meleklerin ince sesli olduğunu vurguluyorlardı. Senin özel olduğunu biliyordum işte! Bu ses sadece sana özel değil mi? Ses özel olmasa bile huzur vermen sana özel bence. Ama sadece bana huzur veriyor sesin, değil mi?"

babygirl | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin