16| Uzun Gece II

17 3 37
                                    

Hava fazla soğumuyordu. Halbuki sonbahardı, kış gelecekti. Üşür müydü acaba Arda? Yine de bozmak istemiyordu şu anı. Bir kerecik bencil olabilir miydi Mete?

"Tahmin ettim." Dedi karşısına bakarken. Arda bunu beklemiyordu. Öyle ki birkaç haftadır tam şu an ilk defa bir şey hissediyordu: şaşkınlık. Aynı zamanda bir şeyler hissediyor olmanın gerçekliği de duygusunu katlıyordu. Bir tepki alamadığını fark edince döndü Mete. Arda'nın dudakları hafifçe aralanmış, kollarını kendine sarmıştı. Yiyip bitirebilirdi şuan Arda'yı. "Üç lokma." Diye düşündü.

Hafif bir gülüş kaçtı dudaklarından. Ayaklarını kendine çekti, bağdaş kurdu. Arda ise çenesini dizlerinin üzerine koyduğu kollarına yaslamıştı. "Nasıl ya?" Diye mırıldandı. Gözleri buluştukça Mete'nin içi eriyordu. Ruhu saçlarından akıp giden rüzgâr olmak için çırpınıyor, kendisi ise yalnızca birkaç dakika daha burada kalmak için neredeyse kıpırdamıyordu. Yine aynı ufak gülüş, yine gece sessiz.

"Senin gibi insanlar tanıdım," dedi sanki bir çocuğa masal açıklar gibi. "Kendisini anlayamayan insanların ruhları çırpınır açıklamak için," diye ekledi. Arda'nın gözleri ışıldadı bir an. "Duygularını dile getiremeyenlerin gözyaşları titrer elleri yerine," Derin bir nefes aldı sonra. "Birkaç dize, sonsuz melodiler, birkaç karalama; kendini anlamaya çalışmak için dünyaya haykırması gerekir bazı insanların."

Göz göze geldiklerinde Mete'de şefkatli bir gülümseme, Arda'da sırrı çözülemez bir ifade vardı. "Çünkü koskoca dünyada onları anlayabilecek bir tek kendileri ve yalnızca birkaç kişileri vardır."

Mete'nin saçları havalandı rüzgarda. Arda'nın gözleri buğulandı. Arda her şeyin bir sebebi olduğuna inanarak kendini ayakta tutuyordu. Uzun bir süre, bu anlık ve rastgele gerçekleşen gecenin sadece bu cümleleri duymak için olduğuna inanacaktı.

Bir süre öylece bakıştılar sadece. Mete'nin tebessümü büyüdü karşısındaki genç oğlana karşı. Anlık bir dürtüyle elini kaldırıp saçlarına geçirdi. Şimdi tıpkı rüzgar gibi usulca okşamıştı saçlarını. 

"Ağlama," dedi aynı şekilde. Mete'nin sesinde sakinlik vardı Arda'ya göre. Soğuk, derinden gelen oldukça samimi bir sesti. Bu geceyi düşünürken fark edecekti. "Arkadaşın olamayabilirim, seni uzaktan sevmeye de devam edebilirim, kendini bana hiçbir zaman açmayabilirsin Arda ama," elimi geri çekti. Şimdi o da Arda gibi başını yana yatırmış, tam olarak göz göze gelmişlerdi. "Bir yerlerde sessizce seni anlamak için elimden geleni yapıyor olacağım. O yüzden, biraz rahatlat içini."

Mete'nin doğasında vardı bu. İnsanların konfor alanı olurdu, dinlerdi ama anlardı da. Bir şekilde bilirdi, görürdü Mete. Birisiyle tanıştıktan birkaç saat sonra insanlar Mete'ye açılır, herkes için sır kutusu olurdu. Onun doğasında vardı şifacılık, çevresindeki herkes Mete'yi bu yüzden fazla güvenilir bilirdi. Tanıştığı herkes bu enerjiyi hisseder, Mete'ye sevecenlikle yaklaşırdı.

Arda kaçmadı. Kaçmak istemediğinden değildi, kimse neden bilmiyor. Fazla umursamazdı Arda, hayattan bir beklentisi yoktu. Evine rastgele aldığı kişi ona zarar verecek olsa bile bir kayıp göremiyordu Arda. Yaşayamıyor olsa da ölemeyecek kadar korkaktı. Korkaklığından kendini aşağılae durur, bu döngüde sıkışır kalırdı. Dayanamazdı Arda. Yaşamaya değil, ölememeye. Anlatamazdı bunu. Çoğu zaman anlayamazdı da kendi. Arda yaşıyor değildi. Yalnızca ölememişti. Aldığı nefesler, gökte uçan birkaç kuş kadar rastgeleydi onun için. Rutinleri vardı Arda'nın. Düşünceleri değil.  Sonuna kadar dayanmaları vardı, dikkat etmeleri değil. Buzdan ve kireçten duvarları vardı. İçerisine kendisinin bile sığamayacağı kadar küçük bir dünyası, ışığı değil. Yaraları vardı, hisleri, hissedebildikleri değil. Arda'nın kendisi vardı belki ama, Arda değil.

Ve rastgele bir gecede biraz daha iyileştiğini düşünürken çukuruna yine düşüyordu. Yine aynı kişi tarafından, halbuki bütün mesela bir parça çikolataydı.

"Arda?" Diye seslendi Mete. "Bırak arkadaşın olayım."

"Kimsin ki?"

Mete böyle bir soru bekliyordu. Reddedileceğini biliyordu. Ama bunu bir düşünce değil, otomatik bir savunma mekanizması olduğunu da biliyordu. Bozulmadı.

"Kim olmamı istersin?"

Ama Arda böyle bir cevap beklemiyordu. Arda istiyordu. O kadar uzun zaman sonra kendini açıklayabilmek, birisi tarafından duyulabilmek, biraz olsun gardını indirebilmek istiyordu ki kendine acımakla kendinden utanmak arasında gidip geliyordu. Bacağı sızlıyordu Arda'nın. Kalbi değil.

Sessizlik uzuyordu, Mete karşısındaki gencin rahatsızlığını hissedebiliyordu.

"Bak," dedi vücudunu tamamen Arda'ya çevirirken. "Fazladan bir şey yok," açıklamaya başladı. "Alışmamış mıydın benim mesajlarıma? Ben yine yazacağım. Hep yazacağım. Senden her şeye bir cevap vermeni ya da modunun benim kadar yüksek olmasını beklemiyorum. Kaç gündür sadece görüldü yiyerek gayet iyi ilerliyorum bence, yine istemezsen yine aynısı olabilir." Arda kafasını sağa sola sallıyordu. "Bugünkü gibi canın istedikçe yazarsın bana, birbirimizi görünce selam veririz. Ve belki," dedi üzerine basarak. "Şayet bir an için bile yardıma," Arda istemsizce gerildi. "Herhangi bir şeyi anlatacak birisine, fikir danışacak kişiye ihtiyacın olursa, yargılanmayacağını ve benimle olanın bende kalacağını bilerek beni bulabilirsin."

Arda hâlâ başını sağa sola sallıyordu.

"Bak biliyorum, bir anda çok değişik oldu böyle, ama Arda," artık sesi neredeyse fısıldayacak gibi çıkıyor. "Ben buradayım."

Uzaktan bakanlar şuan Mete'nin sevdiği kişiye yakınlaşmak için çırpındığını düşünürdü. Halbuki asıl savaşta olan Arda'ydı.

"Seviyorum demiştin sen?" Kaçacak çıkış arıyordu yine.

"Evet," dedi önüne dönerken Mete. Ensesinden uzanan bir tutam saçı eline almış oynuyordu. "Sana olan sevgim, romantik bir hoşlantıya dönüşmeden öncesinden dünyaları kaplıyor. Senden faydalanacak kadar şerefsiz de değilim be, yalnızca," doğru cümleyi bulmakta bu sefer zorlanıyordu Mete. "Yalnızca sana iyi gelebileceğim bir ihtimal varsa, bunu varlığına hayran olduğum için yaptığım kadar küçükken sokakta kedileri bekledikten sonra güvercinlere yemek veremediği için üzülen çocukla, gözlerinde sonsuz bir boşluk gördüğüm genç içinde yapabileceğimi biliyorum."

Arda bir şey demedi. Yalnızca önüne döndü. Bir süre sonra Mete'de. Mete kendini bomboş hissediyordu. Yaptığı şeyin şokundan henüz bir şey düşünemiyor, bomboş sokağı izliyordu. Dakikalarca kaldılar, beklediler, geceyi dinlediler.

Sonunda Arda bacaklarını uzattı. Derin bir nefes verdi, omuzlarından gevşedi. Saat gece ikiyi geçmişti. "İçeri geçelim, yeterince soğuk."

Sessizce topladılar balkondaki eşyaları. Arda'nın gerçekten bacağı sızlıyordu, ama alışkındı. "Geç oldu, kalabilirsin burada."

Mete yeterince yorulmuştu bu gecede. Doğru da bulmadı şimdilik kalmayı. Nazikçe reddetti Arda'yı. Evde kimsenin dert etmeyeceğine ikna etti. Birkaç cümle kurdular, Mete içten içe teklifinin kabul edildiğini hissetti.

"Mete abi?"

O an yeniden tekledi kalbi Mete'nin. İsyan edecekti artık yeter diye. Zira kaldıramayaktı birkaç düzensiz ritmi yahut hızlı kan pompalamayı. İsmi güzeldi aslında Mete'nin.

"Evet?" Dedi ayakkabılarını giyerken.

"Teşekkür ederim."

Arda iki dudağını birbirine bastırdı. Nasıl davranacağını bilememenin stresi vardı üzerinde.

Aynı geniş tebessüm; içten, mutlu ve merhamet dolu.

"Rica ederim Arda, her zaman."





























Balım çok güçlü. Kendisini çok seviyorum. Vazgeçmemeli, biraz fazla çalışması lazım artık. Dünyanın sonu değil, kocaman sarılıyorum.

Sevgilerimle,

Aedion.

Süryani Şarabı (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin