11| Arda

33 2 14
                                    

Önemli, lütfen bölümden önce okuyun.

Bu bölümde kendine zarar verme konusunda kimilerini rahatsız edebilecek veya tetikleyebilecek olaylara açıkça yer verildi. Rahatsız olacaklar  bölümü  direkt olarak atlayabilir. Yalnızca Arda'nın kendine zarar verme alışkanlığı dışında herhangi bir şey yazmıyor bölümde. Bu kadarını bilmeniz, akış için yeterli.

Teşvik değildir.

Lütfen yapmayın,

ve lütfen insanların nasıl bataklıklarda nefes almaya çalıştığını bilmeden kırıcı olmayın.

Sevgilerimle,

aedion.










Arda titriyordu. Bu haksızlıktı, böyle olmamalıydı. Ama oluyordu. Yine yine ve yeniden. Kim olduğu belirsiz birinin birkaç lafı onu bu denli etkilememeliydi. Saçmalıktı. Ama tetikliyordu. Mesela bu sözler beyninde yankılanıyor:

"Sevmeyi de sevilmeyi de bilmezsin sen."

Hâlbuki ne rahat uzanmıştı yatağa. Aklının ucunda bile yoktu belki bugün. Geride kalmıştı yahu, geçmişte. Ama banyonun küvetinin, kırık olan alt tarafin, içinde hâlâ siyah bir poşet, kimsenin ulaşamayacağı bir şekilde yukarı kısımda bantlıydı. 

Arda neyin geleceğini çok iyi biliyordu. Gözleri doluyor, ne yazık ona.

Kendine yalnızca böyle seslenebiliyor. "Ne yazık sana." Yine kendisini bu acınası durumda bulduğu için mahçup, kendinden yalnızca kendine utanıyor.  Ona göre dünyadaki en değersiz kişi, tam şu an kendisi. Arda titriyor. Haksızlık ama bu. Tırnakları avucuna batıyor. Nefes alabilse, aklını dağıtmaya çalışacak. Bir ve iki, etrafına bakıyor. "Masa," diye fısıldamaya çalışıyor. "Masa, sandalye, mavi kitap." Kırktan geriye üçer üçer saymaya çalışıyor. Şimdi kaşınıyor. Derisini yüzmek istercesine, sert vir şekilde. "Cam var, perde. Perdenin ucu yanmış." Derin bir nefes. "Oğuz Atay, Donna Tartt, Mai ve Siyah." Şimdi de kitaplıkta görebildiği herhangi bir şeyi sayıyordu. Rahatlaması lazımdı, aklının dağılması. Olmuyordu.

Arda kalkmak istemiyordu. Kalkarsa nereye gideceğini biliyordu. Ayaklarının onu süreyeceği yere varana kadar elinin arkasındaki deri kalkmış, yüzülüyordu. Banyoda, ayakta duruyordu Arda.

Sevmeyi de sevilmeyi de bilmeyen Arda, kendini sevmeyi de bilmiyordu. Hangisinin daha iğrenç yahut acınası olduğunu bilmiyor: kendini sevmek veya elini uzattığı torba. Torbaya ulaşması biraz sürüyor, bıraktığı gibi paketli. İçinde ona yalvaran bir ses var: Yapma!

Yine de tem sebebi, bu döngüden çıkamamış olduğunu fark ettiğinde, her şey bitip yangın yalnızca küle döndüğünde hissedeceği aşağılanma hissi. İnsan olmaya layık olamayacak bir varlıktan, yalnızca duvardaki bir leke olmak istiyor Arda. Öylesi daha kendi gibi. Duvardaki herhangi bir leke. Şimdiki Arda'dan daha Arda.

Midesi bulanıyor Arda'nın. Banyonun fayans zemininde elinde siyah bir torba ile duruyor. İçinde birkaç jilet, yarasını silebileceği birkaç ampül rif ve bolca bandaj var. Arda son insan yanına tutunmaya çalışıyor. Orada kendisine yer yok. Bunu yapmaya çalışırken çoktan tırnakları yine derisini ezmiş ama nerede olduğunu bilmiyor.

Ağlamaktan şişmiş gözleri, hıçkırarak, sesli ağlıyor Arda. Boğuluyor gibi duyuluyor, nefesleri çok düzensiz. Kimi vakit hızlı, kimi vakit tıkanıyor. Bu halde onu birisi görse, uyuşturucu krizinde olduğunu düşünür. Gözleri şişmiş, yüzü kızarmış. Kontrolsüz ağlamaktan ve nefeslerinden salyası akıyor.

Son damlasına kadar uğraşıyor Arda. Elindeki poşeti açmadan küvete fırlatıyor. Oldukça keskin bir ses çıktı. Kapıya tutunuyor, arkasını dönüyor küvete. "Çık şuradan." Diye çaresizce inliyor Arda. Bir şeyler sayıklıyor. Hâlâ birkaç söze karşı bu kadar hassas oluşunu kaldıramıyor. Zaten bu duruma yeniden geldiğini fark ettiği anda kendisine karşı hissettiği aşağılık duygusunu açıklayabilme şansı yok.

Arda her şeyini koyuyor ortaya. Ama faydası yok. Savaşmaktan vazgeçtiği anda omuzları düşüyor, nefesi düzene giriyor. Artık ağlamıyor, vücudu rahatladı. Ama zihni çok bulanık. Arkasını dönüyor. Tişörtünü çıkarıp attı. Sonra eşofmanını, iç çamaşırını. Banyonun kapısı açık. Klimayı da açık unutmuştu. Soğuk hava esiyor. Küvetteki poşeti alıyor Arda. Gözleri çok soğuk, çok durgun. Vitrindeki herhangi bir oyuncak bebek gibi bakıyor. Nefesleri o kadar sakin ki, sanki uyuyor.

Sıcak, çok sıcak bir suyla dolduruyor küveti. Oturduğunda yalnızca bileği ve kalçasının bir kısmına kadar geliyor su. Çok değil. Elindeki poşeti sıkı da tutmuyor, elinde oldukça tehlikeli bir metal var. Başını geriye yaslıyor. Elindeki metal neredeyse hiç değmeden üst bacaklarında kayıyor. Üçe kadar sayıyor. Yeni bir çizgi. Birazcık geçmiyor, yeniden üçe kadar sayıyor. Bir tane daha. Acıyor. Ama Arda bu acıyı arıyor. Bu acıyı görüyor. Bu acıyı hissettiğinden emin, bu acı gerçek olan. Gözleri yavaşça aşağı kayıyor. Kendine bakıyor. Birkaç çizgi, elleri attık tiremiyor. Ustaca yapıyor işini. Kırmızı usulca akıyor. Sıcak hissediyor Arda. Sudan daha sıcak. Canlı bir sıcak. Arda daha önce sıcağı hissetti. Ama bu sıcak yaşıyor, bu sıcak gerçek olan. Elini yaraların üzerinde gezdiriyor. Her biri teker teker yanmaya, o değdikçe sızlamaya devam ediyor. Aslında yaşadığını içinden geçiriyor Arda. Bunlar gerçek. Başından sonuna, hiçbirini yaparken göz kapakları dahi tiremiyor, mimikleri oynamıyor.

Bu gece Arda, oldukça yalnız ve sefil hissediyor. Küvetten çıkıyor, kanamalar neredeyse durmuş. Kim bilir kaç saat geçti aradan. En ufak bir fikri yok yine. Uyuyakalmış veya bayılmış olabilir, bilmiyor.

Önce yarasını temizliyor, sonra iki bacağını da sarıyor. Üzerine yalnızca bir şort geçiriyor, üst bacaklarını kapattı. Banyoda, yerde kendine sarılarak yatıyor Arda. Öylece fayansın üstünde, soğuktan mı titriyor emin değil. Gücü çekiliyor. Arda orada yatıyor.


















Süryani Şarabı (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin