Salı 21:20
İlahi bakış açısıBade gözden kaybolur olmaz birbirlerinin yakasına yapıştılar. "Beni sınama!" Dedi Yusuf. Liseden beri seviyordu Bade'yi ama adını ve çillerini hiç sevmiyordu. Ona göre çok çirkinlerdi. Yapacak bir şey yoktu. Çok güzeldi Bade. Tabii o iki unsur olmasaydı. Lazerle aldırabilirdi aslında çillerini.
"Ben göstereceğim sana sınırı!" Dedi sinirli sinirli Meriç. En son tim ile yemeğe gelmişti buraya. Tim gitmişti ama o gördüğü kişi için burada kalmıştı. Bade. Neden çillerini kapatmıştı bilmiyordu. Resmen şu an gidip yüzündeki tüm makyajı suyun altında yıkayası vardı. Ve o bile kendine inanamıyordu. Daha dün ilk kez yüzünü görmüştü. Evet, onu araştırmış ve öğretmen olduğunu öğrenmişti ama. Resimlerine bakmamıştı. Bundan sonra gidip bakacaktı, çillerini kapatmışmı diye.
Peki ya önündeki puşta ne demeliydi? Onun ilk duyduğu zaman 'ne kadar güzel...' diye iç geçirdiği ismi değiştiriyordu. Bige neydi Allah aşkına, Bade varken!
"Uzak duracaksın lan kızımdan"
"Kızın mı? Sevgili olduğunuzu onaylamadı?"
"Susmadın ki!" Sinirli bir nefes verdi Meriç. Tamam öğretmendi, öğretendi ama bu adamın ağzına sıçardı! Madem Bade rahatsız oluyordu, uzak dursundu!
"Niye geldin sen?" Dedi Yusufi. Meriç'in sınırlarını zorluyordu.
"Keyfim ve kahyası git dedi, ben de geldim. Bir sıkıntı mı var?" Keyfi ve kahyasının emrinin altındaki iki askeri olması hariç hiçbir şekilde yalan söylememişti. Ha bir de, sevgili olayı.
Tam bu esnada lavaboda yüzündeki makyajı tazeliyordu Bade. İstemeye istemeye. Tam şu an yok olmak istiyordu evrenden.
Ahhh, dedi içinden. Ahh, bu başıma gelenler!
Kızlara yarın anlatacaktı. Şu an bu durumdan kurtulmalıydı. Son olarak sıvı bir allık sürdü. Derin bir nefes verdi. Çantasını aldı ve lavabodan çıktı. Sağına soluna baka baka yürürken iki kişinin ona bakıp konuştuğunu gördü. Kulak misafiri olmak için hızını en aza indirip sanki çantasında birşey arıyormuş gibi yaptı.
"Komutanımın burada olduğuna emin miyiz?"
"Abi gitmemiş işte, arabası valede. Üstelik şu kadın bilgilerini istediği kadına çok benzemiyor mu?"
"Ne bilim lan ben? İncelemedim!"
Adımları hızlandı ve çantasını kapadı Bade. Büyük ihtimal ondan bahsetmiyorlardı. Kim neden onun ne olduğunu merak etsindi ki? Dünya milyonlarca güzelle doluyken, kim çirkin bir kurbağa isterdi ki?
Masaya vardığında birbirine nefret dolu bakışlar atan iki adamı görü. Çocuk gibiydiler... Yalancı çocuklar! "Geç oldu ben seni eve bırakayım'' dedi Yusuf.
Keşke kendi arabamla gelseydim, o kadar yoğun bir kokuya maruz kalmak istemiyorum. Zaten açım diye miden ağrıyor!
"Ben Bade'mi bırakırım. Sen kendi evine git."
"Ben getirdim ben bırakıcam!"
"Sevgilisiyim ben bırakıcam!''
Yusuf bana döndü hemen. "Bige, kim bıraksın seni?"
"Bade!" Diye gürledi Meriç, "onun adı Bade!"
İkisinin üzerinde oyalandı gözlerim. Bu çaresiz bakışlarımı ilk Meriç fark etti. "Toplan yavrum, bırakayım seni." Dedi sakince. Kime yavrum dedi o?
Bana demiş olamaz, değil mi?
"Ta-tabii. Hazırım ben." Dedim ürkekçe. Yusuf ters ters bana baktı bu sefer, "seni tehdit falan etmedi, değil mi?"
"Hayır, tehdit falan yok ortada! Kendi hür iradem!" Diye savunmaya geçtim şaşkınlıkla. "Hadi bize müsaade" ayaklandı Meriç. Birkaç adımda yanıma geldi, "güzelim, önden buyur." Dedi. Evet, sanırım şu yavrum kişisi de bendim.
Rol yapmak zorundamıydı?
Kafamı sallayıp önden yürüdüm. Hemen kulağımın dibinde bitti. "Ben bu çocuğu hiç sevmedim."
"Bende sevmiyorum." Hala yürüyorduk ve kısık sesle konuşuyorduk. "Edepsiz, umursamaz ve saygısız! Aç geldim aç gidiyom ya!"
"Yemek yemedin mi? Neden?" Diye sordu hızlıca.
"Deniz ürünlerine alerjim var. Ve o salak bunu unutup beni balıkçıya getirdi!" Ağlamak istiyordum yeminle ya!
"Puşt" diye mırıldandığını duydum. "Giderken sana da yol üstü yemek alalım o halde." Bu arada ekleyeyim dedim, kokusu ile büyülenmece der susarım. Gardenya ile çok benzeyen bir kokuya sahipti. Gerçekten hoşuma gitmişti, hele hele o gözleri. Nasıl anlatmalıydım bilmiyordum.
"Hıhı" diye onayladığımda valeden anahtarı aldı. Ve Yusuf'un zahmet bile etmediği şeyi yapıp ilk benim kapımı açtı. Alt dudağımı ısırıp tebessüm ettim. Hemen geçtim yerime. O da kapımı kapatıp, arabanın etrafımdan dönüp kendi koltuğuna oturdu. Beyaz kaplamalı bir arabaydı, içinde yanlızca onun seyrek kokusu vardı. Yoğun değildi, hatta çok iyiydi. Çok güzeldi kokusu. Parfümü olsa kuşkusuz alırıdım, aldırırdım.
"Ne yemek istersin?" Diye sorup arabayı sürmeye başladı. "Biraz mercimek çorbası hiç fena olmazdı."
"Tamam" dedi harfleri uzatarak. Bense telefonumu çıkarıp kızlara yazdım.
Aile sorunsalı🥲
Siz: kızlar siz evlere geçin, ben geç gelicem
İnci tanesi: neden bebek?
Beliz'im🩵: hayırdır fıstık?
Siz: yarın sakin kafa, anlatırım.
Siz: yarın yoğunuz. En azından benim evimde yatın
Beliz'im🩵: tamam evlere dağılırız.
İnci tanesi: benim belgeleri falan da almam lazım, eve geçerim.
İnci tanesi: iyi geceler saaannaa
Siz: bayyyss
Telefonu kapattığımda Meriç, "Evinde mi yerken rahatsız? Yoksa restorantta mı yemek istersin?" Diye sordu. Adamın sesi çok güzeldi. Sanki dünyanın en güzel şarkısını söylüyordu. Ah...
"Evde yerim ben. Sen hemen paket yaptır." Kafasıyla onayladı beni. Tam o sırada arabayı park etti.
Arabadan indiğinde sadece ben ve onun o gardenya ile birebir diyebileceğim kokusu kaldık baş başa. İçime çektim kokuyu. Çok hoşuma gitmişti açıkçası.
Bir kaç koku daha vardı arabada. Sanırım, barut ve sigara kokusu karışık birşeydi....