İyi okumalar.
***
Çadırın kapısını arada bir açıp hala orada mı diye bakıyordum. Kendi çadırı ve benimkinin arasındaki kütüğün üzerinde oturmuş bıçağını biliyordu.
Beyinden izin almaya gitmişti sanırım az önce, adamlar başımda beklemişti o zaman o gelene kadar. Şu an cidden esir gibiydim, tek farkı kafesli çadırda olmamamdı.
Kapıyı açıp yanına gidecektim ki korkutucu bir bakış attığı için vazgeçmiştim kaç defa. Bu defa korkmayacak ve gidip konuşacaktım.
"İçeri gir." Diye uyarmıştı yanına gittiğimde. Onu dinlemeyip karşısında dikildiğimde bıkkınca bir nefes vermiş ve yayılarak olan oturuşunu değiştirip bana da oturmam için yer açmıştı.
"Yanlış anladın, kaçmaya çalışmamın nedeni eve dönebilecek yol bulmaktı. Tekrar geleceğe nasıl gideceğimi bulmaya çalışıyordum. Hain falan değilim, Türk'üm diyorum sana. Neden ihanet edeyim ki size?" Dediğimde bana bakmıştı ciddi bir ifadeyle.
"Gerçek mi imdi senin o dediklerin? Dediğin şeyleri deli bile demez." Dediğinde başımı önüme çevirmiştim. İnandıramayacak gibiydim ve muhtemelen de inanmayacaklardı bana. Cevap vermeden kalktığımda bana bakmıştı.
"Haklısın, saçma ama doğru. Neyse, sizin güveninizi kazanana kadar dururum çadırda." Diyerek hızlıca çadıra girmiştim.
Ne gidebiliyordum ne de gidecek yol bulabiliyordum. Kalmıştım işte burada. Annemi değil de babamı özlemiştim. Zaten uzun zamandır eve de gelmediği için görmüyordum bile.
Telefonumu çıkarıp açtım ve galeriye girerek babamın fotoğraflarına bakmaya başladım.
"O da ne?" Diyen sesle irkilip telefonu sakladım hemen ama tamamen refleksle olan bir hareketti. Sonrasında telefonu elimde sallayıp, "Telefon." dedim.
"Bir iletişim cihazı, mektubun son evresi." Dediğimde yanıma gelmişti. Eline aldığında yüzü şaşkınlık içindeydi. Babamın resmini görünce bana baktı.
"Bu da ne, bu yani bu adam nasıl bunun içinde?" Dediğinde gülmemek için zor tuttum kendimi. Dalga geçercesine bir gülme değildi bu, tatlı gelmişti gözüme.
"Babam o resimdeki. İnsanların fotoğrafını da çekiyor bu makine. Hani film demiştim ya, ver göstereyim sana." Önce fotoğrafını çektim ve ekranı ona tuttum. Fazlasıyla şaşırmıştı.
"Bu nasıl oldu? Ben nasıl geçtim oraya?!" Demişti büyük bir şaşkınlıkla. Bu defa ön kamerayı açtığımda daha çok şaşırdı ve ikimizin birden fotoğrafını çektim. Onu şaşkınlıklarıyla bırakıp daha önce galeriye indirdiğim bir tarihi dizinin kısa videosunu açtım ve izletmeye başladım.
Şaşkınca hiçbir şey demeden izlemişti bir süre. Sonra da video bitince açmak için bir şeyler yapmış, telefonu falan sallamıştı. Şu an çok tatlıydı ve o tatlılığına sesli bir şekilde gülmeye başlamıştım elimde olmadan.
Bana bakmış ve gülümsemişti. Bir dakika, şimdi şok olan bendim işte. O gülmüş müydü az önce? Hemen telefonu bana vermiş ve toparlanmış, gülmeyi kesmişti.
"Şimdi bana inanıyor musun?" Dediğimde hala şaşkın olsa da başıyla onaylamıştı. "Bunların imkanı yok ama nedendir bilmem, inandım. Bu şeyin başka bir açıklaması olamaz." Demişti telefonumu gösterip.
"Beyime gösterelim bunları bir de. Onun inanması demek her şey demek." Diyerek telefonu da almamı söylemiş ve önden çıkmıştı.
Telefonumla birlikte çantamı da aldım, belki gösterecek başka bir şey de çıkar diye. Beyin çadırına gelince -otağ deniyordu sanırım- destur isteyip girince ben de peşinden girmiştim. Bey bir oraya bir buraya dönüyordu. Biz gelince durmuştu.
"Beyim, bu hatunun dedikleri doğru gibi. Bir de size anlatsın anlattıklarını." Demiş ve bana bakmıştı. Her şeyi ona da anlatmıştım ispatlayarak. Acaba geleceğe gidince çektiğim resimler de benimle gelecek miydi diye düşünürken şarj ve elektrik olayını da göstermiştim.
Elektrik olmadan şarj olmayan telefonun gelecekte şarj olabildiğine de inanmıştı. Çantamdaki bazı ıvır zıvırlarımı da gösterdim inanması için ve onu da inandırabilmiştim en sonunda.
***
Yorumlarınızı bekliyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyadan Uzak
FantasyDünyadan uzak, başka bir dünyadaydım adeta. İlham şarkısı: Ferhat Göçer - Devriliyorsam