İstek üzerine baba-kız, anne-oğul ilişkilerini yazdığım bir özel bölümle daha karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar.
***
Kahvaltıyı hazırlamış, çocukları uyandırmak için odaya girmiştim. Bora Tomris'le oyun oynuyordu. Saat erkendi ve son günlerde oba sakindi. Gerçi, dün gece geç saatlerde, sabaha doğru sultanın yanında yer aldıkları bir cenkten dönmüşlerdi. Yaklaşık bir aydır yoklardı. O yokken obayı ben yönetiyordum. Bu durum başta zorlasa da Türk kızıydım, benim için çantada keklikti. Oba halkı da bana çok saygı duyuyordu.
"Üç çocuğum mu vardı benim? İki sanıyordum." Diyerek içeriye girdiğimde Bora bana dönüp gülümsemişti. Tomris, Bora'nın saçlarını örüyordu. Saç örmeyi öğrenmişti yakın zamanda benden. Bu yüzden de uzun zamandır babasının savaştan dönmesini bekliyordu. "Babam gelsin de, saçlarını öreceğim." Diyerek sabahtan akşama kadar tek konuştuğu buydu. Babasının prensesiydi, aşırı düşkündü Bora'ya. Oğluşumla onları izlemek de bizim keyfimizdi.
Oğuz daha iki yaşındaydı. Tomris büyüdükçe daha da güzel bir kız oluyordu. "Sen babam yokken obaya sahip çıkarsın ya ana, ben de Oğuz, bey olunca evlenene kadar onun yerine obaya sahip çıkacam. Hiç de taht kavgası etmeyiz o vakit." Demişti geçen gün. Beni rol model alıyordu kendine. Kızımın idolü olmak çok güzel, çok iyi hissettiriyordu.
"Ana, bak ördüm!" Diyerek beni fark ettiğinde gülümseyip saçlarını öpmüştüm. "Gördüm bebeğim, çook güzel olmuş." Dediğimde Bora beni izliyordu. "Hadi, kalk bakalım. Elini, yüzünü yıka, Oğuz'la birlikte kahvaltıya oturun. Hadi bakalım." Dediğimde koşarak kardeşini de alıp içeri geçmişlerdi. Bora hala gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ne oldu? Niye öyle bakıyorsun?" Diye gülümseyerek sorduğumda yaklaşıp alnıma sıcak bir öpücük kondurmuştu. "Az evvel dedin ya, üç çocuk diye. Hatunum, ben derim ki, üçüncü evladımızı da mı yapsak?" Dediğinde şaşkınlıkla kıkırdamıştım. "Bora, Oğuz daha küçük." Dediğimde çocuk gibi yüzünü düşürmüştü. Oba halkı beylerinin böyle şirin bir şey de olabildiğini bilseydi komik olurdu değil mi?
"Ama, 2 yaşında. Biz çalışmalara başlayalım, o zamana Oğuz büyür. Hem özledim ben seni hatunum. Kaç aydır yokum, sen özlemedin mi?" Dediğinde gülümseyip dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Hasretinden öldüm. Özlemez olur muyum hiç?" Dediğimde hevesle bakmaya devam etmişti bana. Derin bir nefes alıp dizinde duran eline hafifçe vurup yüzüne yaklaşıp fısıldamıştım.
"Tamam, ama akşamı beklememiz lazım bunun için. Hadi şimdi kahvaltıya." Dediğimde kocaman gülümseyip onaylamıştı. "Akşamı sabırsızca bekleyeceğim o vakit." Diyerek dudaklarıma yaklaştığında odanın kapısı açılmıştı. Hızlıca refleksle geri çekildiğimizde Oğuz pıtı pıtı yanıma gelip bana sarılmıştı.
"Nam nam, ana, baba! Nam nam!" Acıktığını söylüyordu. Bora ayaklanıp elini uzatınca kucağımda tek kolumla tuttuğum oğlumla, elini tutup kalkmıştım. Birlikte içeriye gidip oturmuştuk. Güle eğlene kahvaltımızı yaptıktan sonra Tomris de Oğuz da oyun amacıyla benimle birlikte ortalığı toparlamışlardı.
Bora oba beyleriyle toy yapacaktı. Bu yüzden çıkmıştık. Uzun süredir obada yoktu bu yüzden neler olup bittiğiyle ilgilenecekti. Batur ve Ali da Bora'yla birlikte savaşa gittiğinden hamile olan Alçiçek'le Gökçe ve ben ilgilenmiştik. Daha 5 aylık hamileydi ama daha çok gençlerdi.
Tomris, Ali'nin oğlunun yanına gittiğinde Oğuz da ablasının peşinden koşmaya çalışıyordu. Koşmadan duramıyordu. Aşırı hiperaktif bir çocuktu ve hep koşuyordu. Otağa giden merdivenlere oturup dinlenirken onu izlemiştim bir süre. Babam da yanıma gelip benimle birlikte onları izlemişti. Biraz konuşup dertleşmiştik. Sonra da toya katılmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyadan Uzak
FantasyDünyadan uzak, başka bir dünyadaydım adeta. İlham şarkısı: Ferhat Göçer - Devriliyorsam