16. Bölüm: fotoğraf karesi

409 51 28
                                    

           Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.

                                           -Franz Kafka-

🦋

Yağız'ın ağzından

"Elis?"

bana kocaman bir gülümseme ile bakan kıza şaşkın bakışlarımla cevap veriyordum.onun burada ne işi vardı bilmiyordum ama burda olmasını nedensizce istemiyordum.

aslında korkuyordum,onunda bana karşı olan bakış açısının değişmesinden,halbuki benimle ilgili ne düşündüğünü bile bilmiyordum ama içime doğuyordu.

oda senden nefret edecek Yağız,hatta Ladin'de,Enis'de,Ezel'de.Hepsi senden nefret edecek,hepsi anlayacak bir gün nasıl bir ucube olduğunu.o gün geldiğinde etrafında hiç kimse olmayacak seni kurtaracak,annenin canını yalnızlıkla ödeyeceksin ve bunu hakedeceksin.

aklımdaki sesleri susturmak için elimi başıma götürdüm ve sertçe ovdum,duymak istemiyordum,inanmak istemiyordum.artık nefret edilmek istemiyordum.biraz olsun mutluluk istiyordum.

kolumda hissettiğim narin elle kendime geldim,kapattığım gözlerimi yavaşça araladığım da bir çift endişeli ela gözle karşılaşmıştım.

Ezel'in göz rengi siyah.

aklıma akın eden düşünce ile kaşlarım çatıldı,ben neden Ezel'in göz rengini düşünüyordum ki?

"Yağız iyi misin? tansiyonun falan mı düştü?" diye soruyordu Elis fakat onu takmadım.Ezel şuan garip bir şekilde gündemimdeydi ve ben bunun neden olduğunu anlayamıyordum.daha da garip geleni ise neden hoşuma gittiğiydi.

kolumun sarsılmasıyla en sonunda kendime gelebilmiştim.tekrardan "iyi misin?" diye soran Elis'e kafamı salladım.

"iyiyim sağol ama senin burada ne işin var?"

"sevgilimin evi burası,onu ziyarete geldim.seninle çarpıştığımız gün varya işte o gün ben ankara'dan dönmüştüm" diye cevap verdi bana.aklıma dank eden şeyle parçalar yerine oturmuştu.

yine de emin olmak için sordum. "sevgilin Gökay mı?" Gökay olduğunu düşünüyordum çünkü Gökay kafasını telefondan asla kaldırmıyordu,sevgilisiyle konuşuyor olabilirdi neticede.

"yok,Alper"

şaşkınlıkla gözlerim açıldı,bugün gerçekten şok üstüne şok yaşıyordum.herşey üst üste geliyordu ve ben neye yetişeceğimi şaşırmıştım.

"anlıyorum,daha fazla kapıda durmayalım" dedim ve içeri geçtim.ayakkabılarımı ve ceketimi çıkarıp yukarı doğru gitmeye başladım.

odamın katına çıkınca çantamdaki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri girdim.ardımdan tekrar kapıyı kapatıp kilitledim,yere oturarak sırtımı duvara verdim ve bugün olanları düşünmeye başladım.

bir ikizim vardı,gerçek bir ikiz.işten  çıkarılmıştım,Alper yüzünden.Elis'i görmüştüm.

kafamı duvara vurdum ve cevabını ezberlediğim bir soruyu sordum tekrardan kendime.

Allahım günahım neydi?

Sen doğarak en büyük günahı işledin zaten Yağız.

sen doğdun ve doğduğun an günah işledin Yağız,ölerek günahlarından arınmak istemez misin?

ellerimle sertçe kafama vurdum "sus artık" diye bir fısıltı bıraktım odanın içine. "nolur sus artık,SUS SUS"

kendimi tutamamış ve bağırarak elimi duvara geçirmiştim.acıyan elimi umursamadan yerimden kalktım ve kendimi banyoya attım.

soğuk suyun altında yaklaşık yarım saat durmuş ardından biraz daha iyi hissedince çıkmıştım.bu iyi hissin çok kısa süreceğinin o an ve sonraki saniyelerde de hep farkında olmuştum.

🦋

banyodan çıktıktan sonra üstümü giyinmiş ve biraz kitap okumuştum.şimdi ise Barın'ın çağırması ile yemeğe iniyordum.Hiç istemiyordum ama Simge hanım'a saygısızlık da yapmak istemiyordum.

hoş,saygımı hak ediyor muydu? orası da meçhuldu ama neyse.

merdivenlerden inince tam yemek odasına girecektim ki kolidordaki sehpanın üstünde duran çerçeveyi fark ettim.kaşlarım çatıldı istemsizce,bu çerçeveyi ilk defa görüyordum.elimi uzatıp aldım ve incelemeye başladım.

orta boylarda bir fotoğraf karesiydi,Simge hanım,Serdar bey,Pars,Hakan,Barın,Alper,Keskin,Gökay,Ozan ve Ateş vardı.hepsi gülümsüyordu.

içim acıdı.

benim babam beni döverken onların babası pamuklara sarıyordu.ben can çekişirken onlar gülüyordu.

en çok içimi acıtan ise,ben bir tane bile fotoğrafım yokken onların belki de binlerce fotoğraf karesi vardı.

herkes hak ettiğini yaşıyordu.

"noldu üvey,üzüldün mü yoksa,üzülme senle de çekiliriz bi gün" diye dalga geçercesine konuşan kişi Ozan'dı.

ikiz değil,Ozan.

aramızda herhangi bir kan bağı yoktu onunla,ne annelerimiz aynıydı ne de baba.o yüzden üveydim ben.Daha gerçeği bilmediği halde bile hissediyordu olanları.

ona hiçbir cevap vermeden elimdeki çerçeveyi geri yerine bıraktım ve tekrar hareketlendim.fakat Ozan kalbimi paramparça etmekten asla vazgeçmiyordu.

"o fotoğraf karesine iyi bak Yalın,sen asla orda olamayacaksın bunu aklına kazısan iyi edersin" dedi ve benden önce yemek odasına girdi.

peki.

Ozan bir kere daha haklı konuşmuştu.
benim bu ailede bi yerim yoktu.

-bölüm sonu-  

farkındayım bölüm birazcık geç geldi ve büyük ihtimalle bu ay sadece iki bölüm gelicek.aslında bölümü daha erken atmayı planlıyordum fakat olanlar malum.

bu İlkbal Uzuner ve Ayşegül Halil olayı ile ilgili söyleyeceğim tek birşey var arkadaşlar,lütfen sesinizi çıkarın.

kitabıma edit falan yaptığım instegram hesabımdan hiçbir şey paylaşmadım çünkü o sırada asıl kullandığım gerçek hesabımdan paylaşımlar yapıp duruyordum.

LÜTFEN SESİNİZİ ÇIKARIN,BU OLAYLARIN ARTMAMASI VE ÖNLENMESİ İÇİN BİZİM DE BİRŞEYLER YAPMAMIZ GEREKİYOR.

bölümü okuduğunuz için teşekkür ederim,en kısa zamanda 17. bölümü de yayınlayacağım.

kendinize dikkat edin lütfen.

öpüldünüz 🦋😽










Ailem/Yağız Koral Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin