Bölüm I

0 0 0
                                    

Yıldızlar, gecenin karanlığına serpilmiş inci taneleri gibi parlıyordu. Rüzgar, çam ağaçlarının dallarını nazikçe sallayarak sessizliği bozarken; Uzakta, dağların siluetleri ay tutulmasının altında mor bir ışıkla belli ediyordu kendini. İnsanın içini ürperten bir sessizlik vardı havada, sanki doğa kendi hikayesini anlatmak için soluğunu tutmuş gibiydi.

"Yine uzaklara daldın," dedi Aras, durumdan hoşnut olmayan ifadesiyle. Gözlerinde hafif bir sitem vardı ama alışmış gibiydi bu hallerime. Düşüncelerim bulut gibi dağılırken ona dönüp bir şey söyleme gereği hissetmedim. Aras beni böyle zamanlarda hep sinir bozucu bulurdu. Oysa ki içimdeki sessizlik, doğanın fısıltıları arasında kaybolmak benim için bir kaçıştı.

"Hadi ama, kafa dağıtmak için dışarı çıktık unuttun mu?" diye ekledi, biraz yumuşayan bir sesle. Karanlıkta belli belirsiz gülümsemesini fark ettim. Bu gülümseme, tüm sertliğine rağmen Aras’ın duygularını açığa vurduğu nadir anlardan biriydi.

"Doğru, haklısın," dedim, derin bir nefes alarak. Gözlerim ufka takılı kaldı bir süre daha. "Ama bazen... uzaklara dalmak, insanın kendini bulduğu tek alternatif olabiliyor."

Aras omuzlarını silkerek ayağa kalktı. "Belki de kendini bulma meselesine fazla takılıyorsundur," dedi. Sözlerinde yine o alaycı tonu hissettim, ama altında gizli bir ciddiyet vardı. Yakındaki çam ağaçlarına yöneldi, ellerini ceplerine sokmuş, başını hafif eğerek yürümeye başladı.

Onun ardından adımlarımı sürüklerken, içimdeki huzursuzluk büyüyordu. Aras haklı olabilir miydi? Kendi iç dünyamda kaybolarak hayattan kaçıyor olabilir miydim? Yoksa sadece yüzleşmem gereken bir şeylerden mi saklanıyordum? Sessizlik, yıldızların altında daha da derinleşti. Ama bu kez, doğanın sessizliği değil, kendi içimdeki o susturulmuş fırtınaydı.

"Ne düşünüyorsun?" Aras'ın sesi, düşüncelerimi böldü. Aniden durup ona baktım. Gözlerimle bakışlarını yakalamak ister gibi çabaladım, ama o dağların ardına, yıldızların ötesine bakıyordu. Sanki ikimiz de aynı şeyin peşindeydik, ama o hep benden birkaç adım öndeydi.

"Belki de..." dedim, kelimeler zorla dökülürken, "belki de geçmişin gölgeleri peşimi bırakmıyor."

Aras, sessizce başını salladı. Bu kez, ne diyeceğini bilemez gibiydi. O an sessizlik, bizi birbirimize yaklaştıran tek köprüydü sanki.

"Sence de kasvetli bir gün değil mi?" dedim Aras'a dönerek. Bir süre bakışlarıyla beni süzdükten sonra, tekrar önüne döndü. "Kasvet senin içine işlemiş, bugünün diğer günlerden bir farkı yok kardeşim," dedi ciddiyetinin ardındaki alaycı tavrıyla.

Tavırları beni öfkelendirmişti. "Neden her söylediğimi alay konusu haline getiriyorsun," dedim öfkeyle. "Neden herşeyi bu kadar ciddiye alıyorsun," dedi karşılık olarak. Benim aksime, sakin bir tonlamayla konuşmuştu.

"Çünkü..." dedim bir süre duraksayıp. "Çünkü, yaşam ciddiyet ister," Bakışlarını bana çevirdiğinde, yüzüne sinsi bir tebessüm hakimdi. "Öyle mi dersin?" dedi donuk sesiyle.

Aras’ın sinsi gülümsemesi bir anlığına yüzümde bir tebessüm yaratmıştı. Yine söylediklerimi alay konusu ediyordu, bunu bilmek rahatsız edici olsa da aynı zamanda ona karşı olan saygım bunun önüne geçiyordu. O benim geçmişimin bir parçasıydı; o benim dostum, çocukluk arkadaşımdı.

Aramızda geçen sohbetin ardından, ortama yine sessizlik hakim olmuştu. Kafamda bir dizi düşünce uçuşuyordu. Hayatın ciddiyeti üzerine ne kadar haklı olabilirdim ki? Belki de Aras’ın dediği gibi, fazlasıyla takılıyordum her şeye. Ama içimde bir ses, söylediklerimin alay konusu olmasını kabul edemiyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 5 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KADİM: Gölgeler ve FısıltılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin