Bölüm 11

25 11 6
                                    


Jake

Son bir ayım, bir sis perdesi arkasında geçmiş gibiydi. Zamanın nasıl akıp gittiğinin farkında bile değildim. İşe gömülmüş, robot gibi yalnızca bana verilen görevleri yerine getiriyordum. Sanki düşünme yetimi, hissetme yetimi kaybetmiş gibi sadece var oluyordum. İçimde bir şeyler eksikti, ama o eksiklikle yüzleşmek yerine kaçıyordum. Son bir ayda sadece görevleri tamamlamakla meşgul olmuştum; oysa ki aslında kendimi, isteklerimi ve hislerimi kaybediyordum.

Sunghoon'la yaptığımız son konuşmanın ardından ona verdiğim sözü tutmuş, bir aydır ona tek bir kelime bile yazmamıştım. Zaten son zamanlarda hayatım, verdiğim sözleri tutmakla geçiyordu. Sunghoon'a verdiğim söz, grubuma olan bağlılığım, menajerimin istekleri, şirketin beklentileri... Hepsine sadık kalmak için kendimden vazgeçmiş gibiydim. Bir başkası olmuştum sanki, kendi isteklerime ulaşmak imkansızlaşmış, elim kolum bağlanmıştı.

Ama tüm bunların ortasında, Sunghoon'a olan özlemim dinmiyordu. İçimde her gün büyüyen, derin bir boşluk vardı. O boşluğu, her gece gizlice onun fotoğraflarına bakarak doldurmaya çalışıyordum. Grup aktivitelerini titizlikle takip ediyor, her ayrıntıyı ezberliyordum, ama bu sadece sabrımı daha da zorluyor, sinirlerimi yıpratıyordu. Yine de, Sunghoon'un sözlerine ve onun benden istediği zamana olan saygımdan, ona olan duygularımı geri plana itip beklemeye devam ediyordum. Ne kadar zor olsa da...

Tüm bu karmaşanın çözümünün yine birbirimizde olduğuna inanıyordum. Ne yaşarsak yaşayalım, Sunghoon'un bana o tatlı, sıcak gülümsemesiyle bakması ve onu kollarımın arasında hissetmem her şeyin ilacı olurdu, bundan emindim. Onun varlığı, içimdeki fırtınaları dindirir, kaosun ortasında huzuru bulmamı sağlardı. Ama Sunghoon, bambaşka bir yol seçmişti. Ona ne kadar özlemle bağlı olsam da, biriciğim bana mesafe koymayı tercih etmişti. Ve ben, tüm kalbimle, ne kadar zor olursa olsun onun kararlarına saygı duymaya çalışıyordum.

İlk zamanlar bu ayrılık, ikimiz için de tarifsiz bir acıydı ve bu, dışarıdan bile fark ediliyordu. Yaptıkları canlı yayınlarda Sunghoon'un sessizliği neredeyse keskin bir bıçak gibi ekranı dolduruyordu. Grup arkadaşları, onu ne kadar sohbete dahil etmeye çalışsalar da Sunghoon, sessizce köşeye çekiliyor, sadece zoraki bir gülümseme ile kameraya bakıyordu. O gülümseme, eskisi gibi değildi—soğuk, yapay ve hüzünle doluydu. O neşeli ışık gitmiş, geriye gölgeler kalmıştı. Onu bu halde görmek, içimi paramparça ediyordu.

Şirketlerimiz, çıkan o haberlere karşı hemen yalanlama duyuruları yapmışlardı, ama bu bile durumu yatıştırmaya yetmemişti. Hayranlar, o ilk dönemde bize karşı duydukları öfkeyi ve hayal kırıklığını acımasızca kusmuşlardı. Sosyal medyada nefret dolu yorumlar, yaptığımız canlı yayınları adeta esir almıştı. Ve ben, Sunghoon'un bu sessizliğe bürünmesinin, bu sözlerin yarattığı ağırlık yüzünden olduğunu biliyordum. Gözleri, bu yükü taşıyordu. Neyse ki zamanla, o nefret yorumları azalmaya başlamıştı, ama içimdeki eksiklik duygusu kaybolmamıştı. Her geçen gün, sanki nefes almak bile daha zor hale geliyordu; Sunghoon'un yokluğu, içimde derin bir boşluk yaratmıştı, ve bu boşluk gün be gün beni tüketiyordu.

Ben sadece sevmiştim. Sadece çok sevmiştim, ve tek istediğim, sevdiğim oğlana korkmadan, çekinmeden, tüm dünyaya haykırarak aşkımı göstermekti. Ama günün sonunda, bu bile bana çok görülmüştü. Kalbimi özgürce açmak bir lükse dönüşmüştü, ve bu yüzden içimde insanlara karşı bitmek bilmeyen bir öfke vardı. Şu koca dünyada sadece bir kişiyi istemiştim—sadece onu sevmek, ona sarılmak, gözlerimle onu doyasıya izlemek ve gülüşünün benim dünyamı aydınlatmasını istemiştim. Ama ne yaparsam yapayım, bunların hiçbiri bana nasip olmamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 2 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Beyond the Spotlight - JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin