Bölüm 3

49 13 3
                                    


Jake

Son bir ay, hayatımın en yoğun ve en heyecanlı dönemlerinden biriydi. Yaklaşan ödül töreni için performans hazırlıkları yapıyorduk ve her geçen gün daha fazla enerji harcıyorduk. Günlerimiz, uzun antrenman seansları ve detaylı çalışmalarla geçiyordu. Üstelik çıkaracağımız yeni albümün hazırlıkları da tam gaz devam ediyordu. Zaman adeta akıp gidiyordu, ama bu dönemde hayatımdaki tek olağanüstü şey iş temposu değildi; Sunghoon da hayatımın merkezine yerleşmişti.

Onunla şimdiye kadar yalnızca toplamda 1-2 saat kadar konuşmuş olsam da, zihnimi böylesine meşgul etmesine şaşıyordum. Nasıl olmuştu da bu kadar kısa bir sürede aklımı ele geçirmişti, hala anlayamıyordum, ama işte olmuştu. Gecenin bir yarısı, I-Land'in tüm bölümlerini art arda izledikten sonra, başlarda ara sıra şarkılarını dinlemekle yetinirken, artık onu daha yakından takip etmeye başlamıştım. Magazinde görebildiğim her parçasını topluyor, dinliyor ve her geçen gün ona olan ilgim daha da büyüyordu.

Kendimi her gün videolarını izlerken, fotoğraflarına bakarken bulduğumda bu durumdan hiç de şikayetçi değildim. Ekran arkasında parıldayan yüzündeki o doğal güzellik ve samimiyet, bana kadar ulaşıyor, içimi ısıtıyordu. Videolarda ne zaman gülümsese, ben de kendimi istemsizce ona eşlik ederken buluyordum. Sanki ekran aramızdaki mesafeyi ortadan kaldırıyor, onu yanı başımda hissediyordum.

Onların da ödül törenine katılacağını biliyordum ve bu bilgi içimde büyüyen heyecanı daha da arttırıyordu. Yılın çaylağı ödülüne aday olmaları, törende onları tekrardan göreceğim anlamına geliyordu. Bu düşünceler kafamı meşgul ederken, verdiğimiz pratik molasının sona erdiğini hatırlayıp ayağa kalktım. Kahvemden birkaç yudum aldıktan sonra, ekibi toparlayıp çalışmaya geri dönmemiz gerektiğini söyledim. Törene sadece iki gün kalmıştı ve performansımız kusursuz olmalıydı.

2 gün sonra

Performansımızın ardından sahne ışıklarının sıcaklığı hala tenimde hissedilirken hızla kulisin yolunu tutmuştuk. İçimde tatlı bir mutluluk vardı; hem müziğimiz hem de sahne performansımızın seyircilere güzel bir an yaşattığına inanıyordum. Arkamızda bıraktığımız alkışların yankısı hâlâ kulağımdaydı ve bu hisle üçümüz de keyifle arka tarafa doğru adımlarken, koridorun köşesinde karşılaştığım manzara yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu. Sahne kıyafetlerini ile, heyecanla vlog çeken Jungwon ve Sunghoon'u gördüğümde, kalbimde hafif bir kıpırtı hissettim.

Jungwon beni fark eder etmez, kamerayı kapatıp bana doğru gelerek eğilerek selamladı. Onun bu hareketine hafif bir gülümsemeyle karşılık verirken gözlerim farkında olmadan Sunghoon'un yeni boyattığı parlak saçlarına kaymıştı. Gözlerimiz buluştuğu anda Sunghoon da aynı nezaketle başını eğdi. Yanlarına vardığımda, aradaki rahatlığı bozmadan, "Başarılar dilerim. Sanırım birazdan performans sırası sizde," dedim. Jungwon'un yüzüne tatlı bir heyecan yayıldı, "Merhaba hyung. Evet, az sonra biz sahne alacağız," diye yanıt verdi. Sunghoon da ona katılarak, "Performansınız harikaydı," dedi. Jungwon da başıyla onayladı. O an içtenlikle gülümseyip, "Ben de sizinkini izlemek için sabırsızlanıyorum. Eminim harika bir iş çıkaracaksınız," diyerek onları motive etmeye çalıştım.

Jungwon menajerinin onu çağırmasıyla yanımızdan ayrılınca, Sunghoon'a gülümseyerek "Saçlarını yeni mi boyattın?" diye sordum. Bana bakarak başını hafifçe sallayıp "Evet, iki gün önce tören için boyattım," dedi. Ardından biraz şımarık bir tavırla ekledi, "Nasıl olmuş hyung? Beğendin mi?"

Gerçekten inanılmaz görünüyordu. Platin sarısına boyanmış saçları, onu daha da etkileyici ve adeta tanrısal bir hale getirmişti. Hayatımda gördüğüm en güzel erkekti ve bu haliyle kelimenin tam anlamıyla tapılasıydı. Gözlerimi ondan ayıramayarak, "Çok güzel olmuşsun," dedim. Utangaç bir ifadeyle bakışlarını benden kaçırarak, "Teşekkür ederim," diye mırıldandı.

Beyond the Spotlight - JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin