Bölüm 4

33 13 1
                                    


Provalardan döner dönmez kendimi odama atmıştım. Karanlık odanın içinde yorganı başıma kadar çekmiş, küçücük bir top haline gelmiş yatıyordum. Dışarıda hayat devam ederken, ben yorgun düşmüş bedenimle yatağın içine sığınmıştım. Bir elimde telefon, ekranın soğuk ışığı karanlıkta tek aydınlık kaynağıydı. MAMA ödüllerinden beri, fotoğraflarımın altında hızla çoğalan nefret dolu yorumlar canımı çok sıkıyordu.

İlk başta ne olduğunu anlamamıştım. Neden bu kadar öfke birikmişti? Ama sonra o yorumlar arasında Jake hyung'un adının geçmesiyle bir şeyler kafamda yerine oturdu. Birkaç magazin sayfasına göz gezdirince, tüm bu kötü sözlerin nedenini çözmüştüm. Bu sektöre adım attığımda, zorlukların olacağını biliyordum; menajerimiz de sık sık bize yorumları okumamamız gerektiğini söylüyordu. Ama bazen merakımıza yenik düşüyor, o yorumları okuyor ve sonucunda sert gerçekle karşılaşıyorduk.

Nefret dolu sözleri ilk okuduğumda, moralim altüst olmuştu. Ama kendimi "Bu sadece geçici bir durum, insanlar yakında unutur," diyerek avutmuştum. Yanılmışım. Jake hyung ve beni yakıştıran o kadar insan vardı ki, adeta bizim için açılan hesaplar bile olmuştu. Hakkımızda çılgın teoriler üretiyorlardı, hatta sevgili olduğumuzu düşünüyorlardı. Bu hesaplar yüzünden hiçbir şey unutulmuyor, Jake hyung'un hayranları sürekli fotoğraflarımın altında bana nefret dolu mesajlar yağdırıyordu.

Gözlerim yorulmuş, içimde ince bir sızı oluşmuştu ama bir türlü durduramıyordum kendimi. "Neden?" diye sormaktan başka yapacak bir şey bulamıyordum.

Gözlerim ekranın parlak ışığından yorulmuştu, ama asıl sebep bu değildi. Son on gündür olduğu gibi, klavyenin soğuk tuşlarına parmaklarımı usulca vururken gözlerimde biriken yaşların varlığını fark etmemiştim bile. Ekranda karşıma çıkan acımasız yorumlar, ruhumda keskin izler bırakıyordu. "Beceriksiz bir idol," "Jake üzerinden prim kasıyor," "İlgi bağımlısı!" Gözlerim, hakaret dolu satırlar arasında dolanıyordu. Yüz güzelliğime indirgenen, yeteneksizliğimle alay eden kelimeler adeta zihnime kazınıyordu. En sonunda, gözümde biriken bir damla yaş yanağımdan usulca kayıp düştüğünde, hırsla yüzümü silip yorumları okumaya devam ettim.

Aralarında beni savunan, cesaret veren yorumlar da vardı belki ama onları fark edecek kadar güçlü değildim. O kadar kötü söz arasında, koruyucu yorumlar adeta görünmez hale gelmişti. Ben, yorganın sıcak güvenine sığınmış halde telefonuma dalmışken, odanın kapısının açıldığını bile duymamıştım. Yorganım bir anda sertçe çekildiğinde, şaşkınlıkla başımı çevirdim ve karşımdaki şefkat dolu gözlerle bana gülümseyen Heeseung hyung ile göz göze geldim.

Yumuşak, sarmalayan bir sesle "Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda, uzun süredir içimde biriken ve boğazımı sıkıştıran o yumrudan ötürü, sadece omuz silkmekle yetindim. Hyung, elimdeki telefonu hızlıca alıp komodinin üzerine koydu. Ardından nazikçe kollarımdan tutup beni yatakta oturur hâle getirdi. Ben hâlâ gözlerimdeki soru işaretleriyle ona bakarken, "Ne duruyorsun, kay bakayım" dedi. Yana çekildim ve o da yanıma gelip sırtını benim gibi yatak başlığına yasladı.

Biz sessizliğe gömülmüş, yan yana otururken, Heeseung hyung sonunda sessizliği bozdu. "Neden hala o yorumları okumaya devam ediyorsun?" diye sordu, sesi sakin ama altında yatan endişeyi gizleyemiyordu. Gözlerimi ona çevirecek gücü bulamadan, alçak bir sesle yalnızca "Elimde değil," diyebildim. Gözlerimin yeniden dolduğunu hissettim; boğazımda düğümlenen hislerle, her şeyin üzerime çöktüğü o anda Heeseung hyung da durumu fark etmiş olmalıydı. Bir elini yavaşça omzuma koydu, beni nazikçe kendine çekti. Başım onun göğsüne yaslanırken, içimdeki gerginliği de serbest bıraktım ve sessizce ağlamaya başladım.

Beyond the Spotlight - JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin