Han, bir hafta boyunca lokantaya hiç uğramamıştı. Yelen onu kapının önünden geçerken yakalayıp içeri sürüklemeseydi uzun bir süre daha uğramazdı. Önce itiraz etti ancak o aptal garson kızın ortalarda görünmediğini fark edince direnmeyi bıraktı ve kasanın önündeki boş masaya oturdu. Belki de Yelen, kızın ne kadar işe yaramaz olduğunu anlamış ve kapının önüne koymuştu. İsabet olurdu.
Yelen, genç adama yine sessizce ortadan kaybolduğu için fırça çekemeden, sipariş vermek için kendisine seslenen müşterilerle ilgilenmek için masadan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu sırada yolun karşısındaki dükkanın sahibi, Mingir, Han'a selam vermek için gelip delikanlının yanına oturdu.
"Ortalarda yoktun Han, ne zaman döndün?"
Han başıyla basitçe karşılık verdi.
"Oldu biraz."
Yelen masaya döndüğünden Mingir ufak çaplı sorgusuna ara vermiş ve dikkatini ihtiyara çevirmişti.
"Yelen, senin çırak nasıl oldu?"
"Hiç sorma."
Yelen olumsuz anlamda başını sallarken Han'ın karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Tanla! Bakar mısın?"
Saniyeler sonra mutfak kapısı sallanarak açıldığında Han'ın bakışları o tarafa çevrilmiş ve Tanla'yı gördüğünde kaşları istemsizce havalanmıştı. Birkaç gün önce oldukça yakından inceleme fırsatı elde ettiği yüz neredeyse tanınmaz haldeydi. Tanla'nın sol gözü ve elmacık kemiği tamamen mosmor olmuştu. Kaşının ve dudağının kenarı açılmıştı. Bir de boynundan çenesine kadar tırmanan derin çizik vardı elbette. Kelimenin tam anlamıyla perişan görünüyordu. Tanla'nın, kendisini fark ettiğinde gözlerinin büyüyüşüne şahit oldu Han. Hemen sonrasında geriye doğru bir adım atarak mutfak kapısının eşiğine saklanmıştı genç kız.
"E-evet, dede."
"Han'a her zamankinden getir."
"He-her zamanki?"
"Çorba, dana kaburga, meze ve salata."
Tanla başka bir şey söylemeden içeri girerek görüş açılarından tamamen çıktığında görüntüsü Han'ın hafızasını terk etmemişti. Yelen sıkıntıyla iç çekti.
"Hiçbir şeyi unutmazdı, bütün dengesi bozuldu kızın."
"Tüh, şu güzel suratın geldiği hale bak. Kimmiş bu adi herif? Ne olmuş, anlatmıyor mu?"
"Tek kelime etmiyor. Ağzının içine kadar dikiş atmışlar. Şikayet edelim diyorum, kabul etmiyor. İyice içine kapandı."
Belki de hak etmiştir diye düşündü Han. Tanla'yı tanıdığı kısa süre zarfında bunun tamamen imkansız olmadığına kanaat getirmişti. O kız çenesini ne zaman kapalı tutması gerektiğini kesinlikle bilmiyordu. Yine de birinin bu kadar ileri gitmesine sebep olacak durumu kestirememişti.
"Sen de mi bir şey görmedin, Han? Müşterilerden birisi saldırmış geçen gece."
Han olumsuz anlamda başını salladığında Yelen huysuzca homurdandı.
"Burada olsaydım, gösterirdim ona zavallı kızcağızı kıstırmak neymiş."
"Çakır gelince konuşur, ona mutlaka anlatır."
Çakır, Mingir'in oğlu ve Tanla'nın tek arkadaşıydı. Tanla ile liseyi birlikte okumuşlardı. Mezun olduktan sonra Çakır üniversiteye devam ederken Tanla'nın lokantada işe başlamasına yardımcı olmuştu. Bir süredir şehir dışında tatildeydi ama okulların açılmasına az kaldığı için yakında geri dönecekti. Ancak onun sayesinde bu olayı aydınlatmaları mümkün olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şarkılar, Yaz ve Sen
Storie d'amoreTanla'nın sözcüklerle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Ama şarkılar... Şarkılar her şeyi mükemmel bir açıklıkla anlatıyordu. Ve Han'ı tanıdığından beri bütün güzel aşk şarkılarının ona yazıldığını düşünüyordu.