24

224 56 21
                                    

Gözlerini yavaşça açıp etrafına baktı İsmail. Uykudan yeni uyanıyordu, yolunun bitmesine de çok az kalmıştı. Barış'ı nasıl bulacağı hakkında zerre bilgisi yoktu ama kendine güveniyordu ve Barış'ı bulabileceğine inanıyordu.

Arkadaşları gitmesine çok fazla kızmışlardı ama kabullenmeleri de çok zor olmamıştı.

İsmail bir saat öylece dışarıyı izledikten sonra inişe geçeceklerini duyunca heyecanlanmıştı, fazla heyecanlanmıştı. Ama kiminle nasıl iletişim kuracağını da hiç bilmiyordu, zerre ingilizcesi yoktu.

Karnı fazla acıkmıştı, önce bi markete girse iyi olurdu ama burda Türkiye'de bulduğu şeyleri bulamayacak olduğunu düşünmemişti.

Uçakta gerekli işlemleri hallettikten sonra havaalındaki tesise girip etraftaki yabancı yiyecekleri incelemeye başladı.

Kendisine hoş gelen bir yiyeceği alıp kasaya doğru ilerledi ama yanında Türk lirası olduğunu hatırlayınca geri bıraktı ve sıkıntılı bir nefes verdi.

Kasanın yanından geçerken dönüp kasiyere baktı, Barış'ı buralarda bulabilme ihtimali yüzde kaçtı?

Kasiyerin türkçe biliyor olabileceğini düşünüp konuşmaya başladı.

"Merhaba."

Kendisine garip bakışlar atan kasiyeri görünce sıkıntılı bir nefes verdi. Hello da diyebilirdi ama devamını nasıl getireceğini düşünüyordu. Telefonundan çeviriyi açtıktan sonra yazdığı cümleyi bozuk ingilizcesiyle okudu.

"Hello, I am looking for someone named Barış Alper Yılmaz, do you have any information?"

Kısaca merhaba, Barış Alper Yılmaz adında birini arıyorum bilginiz var mı diye sormuştu ama kasiyerin kafasını iki yana sallamasıyla morali daha da bozulmuştu.

"Sen Türk mü?"

Kasada birşeyler alan adam bozuk türkçesiyle konuşunca İsmail heyecanlanmıştı. Buralarda Türkçe bilen birini bulmak zordu.

"Evet, yes yes ben Türk."

Heyecanla konuşunca kelimeleri birbirine karıştırsa da adam anlıyordu.

"Neyi oluyor Barış Alper Yılmaz'ın sen?"

İsmail birkaç saniye bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemese de arkadaş kaldıklarının farkındaydı.

"Arkadaşı."

"Kendisini tanıyor ben, sen isterse..."

Adam türkçeyi daha fazla becerememiş ve birkaç saniyeliğine susmuş tekrar konuşmaya başlamıştı.

"İstersen evimde ağırlamakı seni. Konuşmakında olalım bu durum."

İsmail kafasını sallayıp adamı beklemeye başlamıştı.

Çok sürmeden beraber marketten çıkmışlar ve adamın evine doğru yürümeye başlamışlardı. İsmail çok soru sormak istese de evde konuşacaklarına karar vermişlerdi, adamı darlamak istemiyordu.

Ev yakın mesafedeydi, çabucak vardıklarında adam merak dolu bakışlarla, etrafı inceleyen İsmail'e oturmasını işaret etmişti. İsmail de oturmuş ve kendisini konuşmaya hazırlamıştı.

"Neden arıyor olmakında sen Barış Alper'i?"

İsmail birkaç dakika bu sorunun cevabını aramıştı. İçine ettikleri aşkı anlatası yoktu.

"Buraya okumak için gelmişti, bayadır görüşmüyoruz. Bende onu görmek için kalktım Türkiye'den buraya geldim."

"Ben yedi yıl Türkey'de kaldım. Yedi yıl sonra buraya dönerken Barış ile yan yanaydık uçakta. Tanışmak orda biz."

nefret | baismHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin