Kapı aniden ardına kadar açılınca çıkan ses Daniella'yı ürküttü. Jonathan kapının eşiğine yaslanmış sırıtarak onu izliyordu. Daniella ilk şoku atlattıktan sonra adamı inceleme fırsatı bulduğunda onun fazlasıyla zayıflamış olduğunu fark etti. Üzerindeki bol kot pantolonu, kemer olmasa belinden düşecek gibiydi. Açık renk tişörtü kırışıktı. Onun üzerine giydiği oduncu gömlek ve beysbol şapkasıyla ise alıştığı avukat imajında çok uzak bir görüntü çiziyordu. Fark ettiği ikinci şey ise adamın gözlerindeki ışığın yerini farklı bir karanlığın almasıydı. Sanki Jonathan'ın içindeki saf kalan ne varsa yerini şeytani bir şeylere bırakmıştı.
Elindeki dolu kadehten bir yudum alarak, onu tepeden tırnağa inceleyen adam alt dudağını yavaş yavaş yalarken, "Çok güzel görünüyorsun Daniella." diye fısıldadı.
Daniella elinde olmadan titredi. Adamın karşısında yalnızca iç çamaşırlarıyla olmasına rağmen bakışları altında kendini çıplakmış gibi hissediyordu. Bedenini örtmek için ani gelen dürtüyü bastırarak yumruklarını sıktı. Jonathan daima güçsüzlüğünden beslenirdi ve ilk defa ona bu zevki tattırmayacaktı.
"Her zaman çok güzel bir kadındın." dedi ona doğru yaklaşarak. "Ayrı kaldığımız zamanlarda Toscana güneşi sana epey yaramış."
Daniella içgüdüsel olarak geriye doğru bir adım atınca bu, adamın anında durmasına ve gözlerinin kısılmasına neden oldu.
"Neden kaçıyorsun Küçük Tilki?" Jonathan başını yana eğdi. "Yoksa benden korkuyor musun?"
Daniella cevap vermeyince çılgın bir kahkaha patlattı. Ardından içki kadehini kafasına dikip hepsini bitirdi. Diğer elindeki boş kadeh ve şampanya şişesiyle birlikte onları lavabonun üzerine koyduktan sonra biraz daha yaklaştı.
"Yüce Tanrım..."
Tıpkı köpekbalığının avının etrafında dönmesi gibi çevresinde bir tur atarken Daniella nefesini tutmuştu. Jonathan saçlarından bir tutamı parmaklarının arısında çevirdikten sonra eğilip yüzüne baktı.
"Ama bu çok saçma. Eğer sana yapacaklarımdan gerçekten korkuyor olsaydın, beni hapse attırmak gibi aptalca bir şey yapmazdın, öyle değil mi?"
Daniella aniden başını çevirince bakışları kesişti. Ağır tütün ve alkol kokusu yüzünü buruşturmak istemesine sebep oldu. Adam dilini dişlerine vurarak cık cıkladı. "Hiç sanmıyorum. Sen korkusuz bir kadınsın Daniella. Eminim bir gün oradan kurtulacağımı ve sana hesap soracağımı tahmin etmiş olmalısın. Yoksa o delikte geberip gitmemi mi isterdin?"
Jonathan yeniden kahkahalarla gülerken Daniella'nın midesi bulanmaya başlamıştı. Onun bir zamanlar sevdiği adam olduğuna inanmak çok zordu. Bu adam için hayatından, kendi bedeninden vazgeçmişti. Jonathan'ın bu kadar hasta ruhlu bencil bir piç olduğunu nasıl oldu da daha önce görememişti. Bir zamanlar aşk sandığı şey tamamıyla bir aldatmacaydı. Aşk insanın canını yakmazdı. Sevdiğinin gözyaşı dökmesine sebep olmazdı. Acıtmazdı. Tam tersi iyileştirirdi. Franco'yla birlikte olduğu anlarda tek hissettiği şey saf arzu ve mutluluktu. Jonathan'la ise... Tanrım iki adamı karşılaştırmak bile saçmalıktı.
"BANA CEVAP VER!"
Jonathan aniden bağırınca Daniella yerinde korkuyla sıçradı.
"İçten içe o lanet delikte geberip gitmemi mi istemiştin. Sonsuza kadar orada kalmamı ve acı içinde kıvranmamı? İstediğin buydu, öyle değil mi? Söyle hadi. SÖYLE!"
Daniella sesini ifadesiz tutmaya çalışarak, "Evet." diye mırıldandı. "Tıpkı benim gibi acı içinde kıvrandığını görmek çok hoşuma giderdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SABIKALI (FRANCO)
RomanceBir Sage Taylors romanı... Kasabaya yeni taşınan Daniella bir beladan kaçtığını düşünürken kendini başka bir belanın ortasında bulur. Amacı ailesine ait eski bir oteli işletmek ve geçmişin kirli anılarını geride bırakmaktır. Ancak hayat ona en kötü...