Anna ona öğrettiğim tekerlemeleri tekrar etmeye çalışırken gülmemek için kendimi zor tuttum. Türkçe tekerlemeler olduğu için zorlanıyordu.
Hatta zorlanmayı geç okuyamıyordu. Tek bir kelimesini bile telaffuz edemiyordu
"Bir daha söyle tam anlayamadım" omuzlarımı düşürdüm.
"Yazıyor ya önünde" omuz silkti.
"Olsun Bir daha söyle anlamadım" boğazımı temizlediğimde söylediğim 3 tekerlemeden ilkini tekrarladım.
"Al şu takatukaları takatukacıya takatukalattırmaya götür. Takatukacı takatukaları takatukalattırmazsa, takatukacıdan takatukaları takatukalattırmadan al getir."
Normalde hızlı bir şekilde söylüyordum ama Anna'nın anlaması için tane tane söylemiştim.
Anna elini başına koyduğunda hafifçe kaşıdı ve yüzünü buruşturdu.
"Ben yine hiçbir şey anlamadım" bahçenin kapısı aniden açıldığında ikimizin de bakışları o yöne döndü.
Kapıdan giren Kerem'i görünce duraksadım.
En son iki hafta önce karşılaşmıştık.
Göz göze geldiğimizde onun da duraksadığını fark ettim. İkimiz de bakışlarımızı kaçırıp Anna'ya çevirdik.
"Kerem! Gelsene bak yeni bir tekerleme öğrendim." Sadece bir tanesini yarım yamalak öğrenebilmişti.
Kerem de yanımızda olduğundan istemsizce geriliyordum. Kendimi rahatlatmaya çalışırken Kerem yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle yanımıza geldi.
Anna ile ben orta sehpanın etrafında, yerde yan yana oturuyorduk, Kerem ise tam karşımıza oturmuştu.
"Başlayayım mı?" Anna'nın konuşması ile Kerem başını salladı.
Anna eline tekerlemenin yazdığı kağıdı alıp bozuk telaffuzuyla okumaya başladı;
"36-46 burası köprü altı. Anna düştü bayıldı Gökçe öptü ayıldı." İstemsizce sırıttım.
Anlamını söylememiştim, ne olduğunu bilmeden öylesine söylüyordu.
Türkçesi çok kötü olsa da ne söylediği anlaşılıyordu. Sadece komik turist repliklerine benziyordu.
Kerem'in aniden Anna'yı alkışlamasıyla Anna gururla gülümsedi.
"Bir daha okuyacağım" Kerem başını salladı. Tekrar okumasının bir nedeni olmalı diye düşünerek daha dikkatli dinledim.
"36-46 burası köprü altı. Gökçe düştü bayıldı Kerem öptü ayıldı." Güzel bir şey söyledığini sanarak sırıtıyordu.
Hızla Anna'nın elindeki kağıdı alıp buruşturduğumda sinirle Anna'ya baktım.
"Daha anlamını bilmiyorsun aptal aptal cümleler kuruyorsun!" Masum bakışlarını bana sergiledi.
"Sen anlamını söylemedin ki." Kerem'e döndü.
"Söyledi mi Kerem? Ben duymadım da." Kerem cevapsız bıraktı ama bakışlarından onun da rahatsız olduğu bence gayet anlaşılıyordu.
Masanın üstündeki tüm kağıtları buruşturarak kucağıma aldığımda sinirle ayağa kalktım ve alt dudağımı kemirmeye başladım.
Kerem ayağa kalkıp karşıma geçtiğinde sertçe çıkıştı;
"Kıza anlamını bile açıklamamışsın ne diye kızıyorsun?" Çatık kaşlarımla Kerem'e döndüm.