18. Bölüm (Ağır cezalar)

822 13 2
                                    

Hikayenin en uzun - 1877 kelimelik bölümüyle karşınızdayım.

Bu arada, hikayeyi 20. Bölümde final yapmayı düşünüyorum. Kararım kesin değil, ama muhtemelen, öyle yapacağım.

18. Bölüm.

Bahardan.

Bugün hiç iyi şeyler olmamıştı. Leyla ayaklarıma kapanıp bana yalvarmıştı. Eskisi kadar olmasa da, acımıştım ona. Bu yüzden de Leylanın bu yaptığı şeyi İlaydadan saklamıştım. Hali ile, İlaydaya "bir şey olmasın" diye yalan söylemiş, yine Leylayı korumuştum.

İlaydanın nefret ettiği üç şeyi de yapmıştım: ondan bir şey saklamış, yalan söylemiş, düşmanını korumuştum.

Eve gelene kadar ağzımızı bıçak açmamıştı. Şimdiyse odasında, yatağında oturmuş, korkuyla bekliyordum. Ayakkabısının bir tekini yalamadığım için 5 kırbaç cezasına maruz kalmış beni şimdi, kim bilir, ne tür bir ceza bekliyordu...

Kapının açılmasıyla korkuyla ayağa fırladım. İçeri geçen İlaydayı, en çok da ellerindeki kelepçeleri, kalın ipleri görünce sertçe yutkundum.

Karşıma geçip buz gibi soğuk bakışlarıyla beni süzüp tek bir kelimeyle korkumun fitilini ateşledi:

- Uzan!

Korkum giderek artarken yatağa yüzüstü uzandım. Yanıma yanaştı.

- Kollarını başının yanına koy!

Siktir! Dejavu... Ama o zaman kırbaç yoktu, değil mi...

Dediğu gibi, kollarımı başımın iki yanına uzattım. Metalin sürtünme sesiyle yutkunurken bileklerime biranda geçirdiği kelepçeyle heyecan ve korkuyu aynı anda yaşamaya başladım.

Kelepçeyi sıkılaştırıp ayak ucuma yanaştı. Ayaklarıma geçirdiği kelepçeyle damarlarımda hissettiğim nabız atışım hızlanmıştı.

Fakat o bunlarla yetinmeyip ayaklarıma sardığı kalın iple beni yatağa bağladı. Diğer iple de el bileklerime aynı işlemi yaptı.

Ardından baş ucuma yanaştı.

- Değüer miydi ha, Bahar? O aşağılık kız için bu cezayı almana değer miydi? - Bağırarak söylediği sözlerle gözlerim hafiften dolmaya başlamlştı.

- Özür dilerim, ben seni böyle saçma bir olay için kızdırmak istememiştim...

Sinirle gülmeye başladı.

- Bak ya, kölem beni mi düşünüyormuş...

Sert ses tonuyla devam etti.

- Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Basbayağı o sümüklüyü koruyosun hala...

- Hayır... Ben gerginlik çıkmasın diye

- Bunları düşünmek sana düşmez! - Diye bağırmaya başladığında sesi odanın içinde yankılanıyordu, - Senin düşünmeye, fikir üretmeye, karar vermeye ne hakkın var, ne de yetkin! Burda kararları da, emirleri de ben veririm! Senin görevinse benim emirlerime uymak! Sadece, bu!

Göz kapaklarımı sertçe sıkıp söylediği sözleri hazm etmeye çalışıyordum. Doğruydu, ben kölesi olarak, sadece, ona itaat etmeliydim. Başka bir şeye hakkım yoktu.

- Anladın mı beni?

Yutkundum. Cevap verememiştim. Ağır gelmişti bana biraz.

Saçlarıma yapışarak başımı yataktan kaldırdığında duyduğum acıdan ve üstüne yaşananların ağırlıklarının artmasıyla ağlamamak için direnmeye çalıştım.

Arkadaşım içinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin