Selamlar, nasılsınız? Nasıl gidiyor?
Bölümü okuduğunuz tarihi ve saati buraya alabilir miyim?
Umarım keyifle okursunuz. Yorumlarınızı benimle paylaşmayı ve oy vermeyi unutmayınız.
İyi okumalar.
🍊
Jimin Yoongi'nin bilmeceyi kolayca çözeceğini, o akşam ona bununla övündüğü bir mesaj atacağını düşünmüştü. Aklında onunla gece boyunca kıkırtılar eşliğinde mesajlaşmak ve ertesi günkü derse kadar bitirmesi gereken Balzac romanını kucağında unutacağını umuyordu. Fakat aradan günler geçmiş, Yoongi'den tek bir mesaj dahi almamıştı Jimin. Bilmeceyi mi çözememişti yoksa? Oysa jimin sadece son üç rakamı karışık yazmıştı. En kötü ihtimalle birkaç yanlış denemeden sonra Jimin'i bulabilirdi. Akıl sır erdirememişti bu işe.
Bu yüzden de Tangerine Bookstore'a yeniden gitmeme konusunda biraz iddialaşması gerekmişti kendisiyle ilk güner. Devam eden günlerde ise en azından sipariş ettiği kitap geldiğinde Yoongi'nin onu arayacağını veya ona mesaj atacağını falan düşünmüştü. Ama anlaşılan yine yanılmıştı çünkü bunun için bile onunla iletişime geçmemişti. Nihayet altıncı güne geldiğinde artık kitapçıya gidebileceğine, kitabını sormak için makul bir zamanın geçtiğine karar vermişti.
Belki de bu süreçte Yoongi ona olan ilgisini kaybetmişti, bu yüzden onunla iletişime geçmiyordu. Eğer böyleyse Jimin kitapçıya gidip bunu kendi gözleriyle görmeli ve eğer durum gerçekten buysa bir daha oraya gitmemesi gerektiğini bilmeliydi.
Okulda işleri uzadığı için Jimin kitapçıya geldiğinde kapanış saatine pek de bir vakit kalmamıştı. Bu yüzden hızlı adımlarla kapıya yürümüş, küçük çanı çınlatarak içeriye girmişti. Her zamanki o sıcak atmosfer, hafif kahve kokusu etrafını sarmıştı yine. Bu kez müzik çalmadığından içerisi epey sessizdi. Her zamankinden farklı olan bir diğer şey de içerisinin her zamankinin aksine tertipli düzenli olmaktan uzak, karmakarışık olmasıydı. Raflardaki kitaplar birbirine girmiş, üst üste yığılmış bir sürü kutu da yine etrafa saçılmıştı.
Anlaşılan yoğun bir gündü. "Merhaba?" diye seslendi içeriye. Herhangi bir hareketlilik duymadığı ya da bir karşılık alamayınca adımlarını doğruca kasanın olduğu yere çevirdi. Bir yandan da rafların arasında Yoongi'yi arıyordu.
Onu bulduğunda tezgahın diğer tarafında, her zamanki sandalyesinde oturuyordu. Gözlerini kapatmış, başını arkaya yaslamıştı. Etraftaki dağınıklığa bakıldığında yoğun bir gün olduğunu zaten anlamıştı Jimin ama Yoongi'nin solgun yüzünü gördüğünde düşündüğünden bile beter geçtiğini anlayabiliyordu.
"Yoongi?" diye seslendi tezgahın kenarına geldiğinde, tatlı bir sesle. Yoongi'nin uyuyup uyumadığından emin değildi, bu yüzden onu ürkütmemek için olabildiğince nazik olmaya çalışıyordu.
"Ah, Jimin." Yoongi, gözlerini aralayıp karşısında Jimin'i bulduğunda dudaklarına yayılan tatlı bir tebessümle karşılık verdi Jimin'e. "Geldiğini duymamışım."
"Yorgun görünüyorsun." dedi Jimin ellerini tezgahın üzerine yerleştirip ona doğru eğilirken. "O kadar mı yoğundun?"
"Kalabalık bir gündü. Bir de teslimat geldi." Dirseklerini masanın üzerine yerleştirerek o da Jimin'e yaklaştı. "Anlayacağın bu gece birileri mesaiye kalacak."
Jimin dudaklarını büktü. "Tüh. Ben de belki birlikte bir şeyler içeriz diye düşünüyordum. Bir de bilmeceyi neden çözemediğin hakkında konuşurduk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tangerine bookstore | yoonmin 🍊
FanficKampüsün popüler dedikoduları her zaman Jimin'le ilgili olmuştu ta ki yakınlarda açılan kitapçının sahibi herkesin diline dolanana kadar. Jimin ise bu kitapçının rafları arasında geçireceği kaçamak öpücüklerle dolu günlerden habersiz minik bir ziyar...