5. BÖLÜM: YAŞAM AĞACI'NIN IŞILTISI

5 2 0
                                    

Kendimi toparladım. Evimdeki, içimdeki boşluğa alışmak için bir adım atmaya çalıştım, tökezledim ama başardım. Artık orada kalamayacağımı bilerek kendimi sokağa attım. Gün geçtikçe her açıdan benzediğimiz insanların yanından usulca geçtim. Bana dönen gölgelerimin varlığında ısınmaya çalıştım.

Eve geri döndüm, iyice yıkandım, ölülerin tenime kazınan soğuğundan kurtulmaya çalıştım ama varoluşumun kaynağından kurtulamazdım. Kraliçelere ait gibi görünen elbiselerimi yaktım, onlardan kurtuldum. Bir anlığına sanki bir daha oraya gitmeyecekmişim gibi davranmak istedim.

Saatler benim için geçmediğinde Corvina’yı kovduğuma pişman oldum. Kapının altından atılmış, ondan gelen birkaç mektubu okumadan çöpe attım. Tekrar dışarıya çıktım, onu son kez gördüğüm denize gittim.

Kıyıya sertçe vuran dalgalar, kumsalda gezinen insanlar, kumla oynayan çocuklar ve köpekler... Hayat devam ediyordu, Ryuu yaşıyordu. Kumların üzerine oturdum, dizlerimi kendime çekip kollarımla bacaklarımı sardım. Başım usulca dizlerimin üzerine düştü.

Birkaç saat sonra Yeraltı Krallığı’na gidecektim. Orada ne yapacağım ve Yaşam Şenliğinin nasıl bir şey olduğu soruları zihnimin içinde dönüp durdu. Drach beni oraya gönderdiğine göre kafasında bir şey olmalıydı.

Bir an tüm geçmişimi, inançlarımı sorguladım. Vampirler kimseye zarar vermez, kimseyi öldürmezdi ama koşullar beni buna zorluyordu. Yeraltı Kralı İsvan, vampirleri sevmezdi ama koşullar onu buna zorladığı için beni sarayına davet etmişti.

İç çekip uzandım. Özlediğim mavi gökyüzünü izlerken geride bıraktığım kırmızılık içimi yaktı. Sipirits Area’yı yavaş yavaş benimsediğimi biliyordum, oradan uzaklaştığımda daha iyi hissedeceğimi sanmıştım ama olmamıştı. Ryuu oraya aitti ve ben, orası için yanıp tutuşuyordum.

Gökyüzünde belirmeye başlayan ay ve yıldızları gördüğümde ayaklandım. Gitmem gereken bir krallık, katılmam gereken bir şenlik ve kurtarmam gereken bir hükümdar vardı.

Kendimi toparladım. Üzerime her zaman merak ettiğim gökyüzünün renginde mavi tonların karışıp değişik şekiller oluşturduğu bir elbise giydim. Elbise vücuduma yapışıyordu, ince mavi askıları vardı, boyu dizlerimin biraz üzerindeydi. Siyah saçlarımı her zaman yaptığım gibi önlerden iki tutam alıp arkadan incili bir tokayla bağladım. Kahverengi gözlerimi ortaya çıkaracak mavi bir makyaj yaptım.

Evden çıkarken yanıma hiçbir şey almadım. Gökyüzü iyice kararmıştı, evin önünde beni bekleyen iki elf duruyordu. Ellerinde sadece yüzlerini aydınlatan minik fenerler vardı. İçi ateşböcekleriyle dolu olan fenerlerini salladılar. Hiç beklemeden onlara doğru yürüdüm.

“Bayan Gedayeva,” diye mırıldandı kız olan elf. Başını selam vermek için hafifçe eğdi ve bu bir elften asla beklemeyeceğim bir hareketti. Elfler vampirleri sevmez, onlara hiçbir saygı belirtisi göstermezdi. Erkek olana döndüğümde aynı hareketi o da yaptı ve Kral İsvan’ın onları neyle ikna ettiğini merak etmeme sebep oldu.

Kız hafifçe gülümsediğinde yeşil gözleri kısıldı. “Adım Sitara.” Başıyla yanındaki adamı işaret ettiğinde sarı saçları dalgalandı. “Ve bu da Avalon. Yeraltı Krallığı yolculuğunuzda size eşlik edeceğiz.”

Adımı bildiğine emindim, yine de söylemekten kendimi alıkoyamadım. “Eirian.” Gittikçe kararan gökyüzüne baktım, tam arkamda gezinen gölgeleri hissediyordum. “Geçitler yardımıyla gideceğiz değil mi?” diye sordum.

Avalon’un gözleri bir saniyeliğine arkamda takılı aldı ama Sitara onu koluyla dürttüğünde tekrar önüne dönüp sessizliğini sürdürdü. Elflerin gölgeleri görebildiğini bilmiyordum. “Majesteleri sizin bir an önce güvenli bir şekilde saraya ulaşmanızı istiyor. Eski bir yöntemi kullanacağız ve kimseye görünmediğimizden emin olacağım.”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 4 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EJDERHA'NIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin